2 Nisan Otizm Farkındalık Günü FARKINDAMISINIZ?
31 Mart 2022

 otizm vakfı.png

OTİZM NEDİR ?

Otizm
Otizm, doğuştan olan, beynin ve sinir sisteminin farklı yapısından ya da işleyişinden kaynaklandığı kabul edilen nörobiyolojik bir bozukluktur. Başkalarıyla etkileşimde bulunmayı engelleyen ve kişinin kendi iç dünyasıyla baş başa kalmasına yol açan otizm, genellikle 3 yaştan önce ortaya çıkmakta ve bireylerin sosyal iletişim, etkileşim ve davranışlarını olumsuz olarak etkilemektedir.

Asperger Sendromu 
Aspergersendromunun otizmden farkı, dil gelişiminde sorunlara rastlanmamasıdır. Diğer bir deyişle, Aspergersendromu otizmden daha hafif seyreden bir otistik spektrum bozukluğu kategorisidir. Aspergersendromunda da sosyal etkileşimde önemli sorunlar görülür. Ayrıca, ilgi ve davranış sınırlılıkları ve takıntıları da mevcuttur.

Çocukluk Disintegratif Bozukluğu 
Çocukluk disintegratif bozukluğu iki yaştan sonra başlar. Bozukluğun başlamasıyla, önceden edinilmiş yetiler hızla yitirilir. Çocukluk disintegratif bozukluğu tanısı alan çoğu çocuğun zihinsel becerileri, ileri derecede zihin özürlü düzeyine kadar geriler. Bu çocuklar, birkaç yıl içinde, ileri düzeyde otizm tanısı alanlarla çok benzer hale gelirler. Tabloya, çoğu zaman, tuvalet kontrolü yitimi ve havaleler de eşlik eder. Çocukluk disintegratif bozukluğuna, çok seyrek rastlanmaktadır. Ayrıca, bu tanıyı alan çocukların büyük bir bölümü erkektir.

Rett Sendromu 
Rettsendromu 6–18 aylar arasında başlar. Neredeyse yalnızca kızlarda görülen bu sendrom, kalıtsaldır. Sendromun başlamasıyla, tüm zihinsel, sosyal, iletişimsel ve devinsel beceriler geriler; ayrıca, denge bozuklukları ortaya çıkar. Rettsendromunun otistik spektrum bozuklukları arasında yer almasının doğru olmadığı yönünde görüşler vardır.

Atipik Otizm 
Atipik otizm, başka şekilde sınıflandırılamayan yaygın gelişimsel bozukluklar (PDD-NOS: Pervasivedevelopmentaldisorders not otherwisespecified) için kullanılan genel bir terimdir. Atipik otizm, otizm ya da Aspergersendromunun bazı özelliklerinin görülüp, bazılarının görülmemesi durumlarında; diğer bir deyişle, kuşkulu durumlarda konulan tanıdır. Örneğin, hafif otistik belirtiler gösterme durumunda ya da yüksek işlevli otizm özelliği gösterme durumunda, genellikle, atipik otizm tanısı konmaktadır.

  • Otizm ile ilgili ilk makaleler, 1940’lı yıllarda yayımlanmıştır.
  • 1950’lerde, otizmin, annenin ‘soğuk’ ve ‘ilgisiz’ olmasından kaynaklandığı yönünde bir görüş   öne sürülmüştür ancak günümüzde bu görüş geçerli değildir.
  • Otizme ilişkin ilk bilimsel dayanaklar 1960’larda ortaya çıkmıştır.
  • Otizm ile ilgili ilk bilimsel tanı ve sınıflama çalışmaları 1990’ların başında sonuç vermiştir.
  • 1992 yılında Amerikan Psikiyatri Birliği, DSM-IV’de, otistik bozuklukların tanılanmasına ilişkin ölçütleri netleştirmiştir.
  • 1993 yılında benzer bir sınıflama Dünya Sağlık Örgütü tarafından da önerilmiştir (ICD–10: International Classification of Diseases).
  • Tanı ve sınıflama çalışmaları gibi otizmle ilgili ilk biyomedikal çalışmalar da 1990’lı yıllarda görülmektedir.
  • Otizm terimi, zaman içinde yerini, otistik spektrum bozukluğu terimine bırakmıştır.
  • Otistik spektrum bozuklukları (autismspectrumdisorders-ASD), yaygın gelişimsel bozukluklarla (pervasivedevelopmentaldisorders-PDD) eşanlamlı olup, ileri düzeyde ve karmaşık bir gelişimsel yetersizlik anlamında kullanılmaktadır.
  • Otistik spektrum bozukluklarının nörolojik nedenlerden kaynaklandığı sanılmaktadır.
  • Otistik spektrum bozuklukları ruh hastalığı değildir; ancak, belirtileri bazı ruh hastalıklarını çağrıştırabilir.
  • Yapılan bilimsel araştırmalar, otistik spektrum bozukluklarının çocuk yetiştirme özellikleriyle ya da ailenin sosyo-ekonomik özellikleriyle ilişkisi olmadığını göstermiştir.
  • Otistik spektrum bozukluklarının kalıtsal olabileceği yönünde bulgular vardır; ancak, geni ya da genleri henüz bulunmuş değildir.
  • Son verilere göre, otistik spektrum bozuklukları yaklaşık her 150 çocuktan birini etkilemektedir. Ayrıca, erkeklerdeki yaygınlığı kızlardan dört kat fazladır.
  • Otistik spektrum bozukluğuna sahip bireylerin çoğunluğunda, farklı düzeylerde zekâ geriliği görülür.
  • Otistik spektrum bozukluğuna sahip bireylerin pek azında (yaklaşık %10), çok güçlü bellek, müzik yeteneği vb. üstün özelliklere rastlanır.


Amerikan Psikiyatri Birliği DSM IV tanı ölçütlerine göre Otizm tanı ölçütleri
A) En az ikisi 1. maddeden ve birer tanesi 2. ve 3. maddeden olmak üzere; 1. 2. ve 3. maddelerden toplam 6 ya da daha fazla maddenin bulunması.
1) aşağıdakilerden en az ikisinin varlığı ile kendini gösteren toplumsal etkileşimde nitel bozulma:
a) toplumsal etkileşim sağlamak için yapılan el-kol hareketleri, alınan vücut konumu, takınılan yüz ifadesi, göz göze gelme gibi birçok sözel olmayan davranışta belirgin bir bozulmanın olması
b)yaşıtlarıyla gelişimsel düzeyine uygun ilişkiler geliştirememe
c) diğer insanlarla eğlenme, ilgilerini ya da başarılarını kendiliğinden paylaşma arayışı içinde olmama (örn: ilgilendiği nesneleri göstermeme, getirmeme ya da belirtmeme)
2) aşağıdakilerden en az birinin varlığı ile kendini gösteren iletişimde nitel bozulma:
a) konuşulan dilin gelişiminde gecikmenin olması ya da dilin hiç gelişmemiş olması(el-kol ya da yüz hareketleri gibi diğer iletişim yollarıyla bunun yerini tutma girişimi eşlik etmemektedir.)
b) konuşması yeterli olan kişilerde, başkalarıyla söyleşiyi başlatma ya da sürdürmede belirgin bir bozukluğun olması
c) basmakalıp ya da yineleyici özel bir dil kullanma
d) gelişim düzeyine uygun çeşitli imgesel ya da toplumsal taklitlere dayalı oyunları kendiliğinden oynamama
3) aşağıdakilerden en az birinin varlığı ile kendini gösteren davranış, ilgi ve etkinliklerde sınırlı, basmakalıp ve yineleyici örüntülerin olması:
a) ilgilenme düzeyi ya da üzerinde odaklanma açısından olağandışı, bir ya da birden fazla basmakalıp ve sınırlı ilgi örüntüsü çerçevesinde kapanıp kalma
b) özgül, işlevsel olmayan, alışılageldiği üzere yapılan gündelik işlere ya da törensel davranış biçimlerine hiç esneklik göstermeksizin sıkı sıkıya uyma
c)basmakalıp ve yineleyici motor manyerizmler (örn: parmak şıklatma, el çırpma ya da burma ya da karmaşık tüm vücut hareketleri)
d) eşyaların parçalarıyla sürekli uğraşıp durma
B) Aşağıdaki alanlardan en az birinde, 3 yaşından önce gecikmelerin ya da olağandışı bir işlevselliğin olması: 1-Toplumsal etkileşim, 2- Toplumsal iletişimde kullanılan dil ya da 3-Sembolik ya da imgesel oyun
C) Bu bozukluk Rett Bozukluğu ya da Çocukluk Dezintegratif Bozukluğuyla daha iyi açıklanamaz.
Başka Türlü Adlandırılamayan Yaygın Gelişimsel Bozukluk
YGB (BTA)
Bu kategori atipik otizmi de kapsar. Başlangıç yaşının geç olması ya da gözlenen semptomlarınatipik olması ya da gözlenen semptomların tanı koymak için yetersiz kalması ya da bunların hepsinin bir arada bulunması nedeniyle Otistik Bozukluk için tanı ölçütlerini karşılamayan klinik görünümleri içermektedir.
Ortak Problem Alanları
1- Sosyal etkileşimde bozukluk
2- Dil, konuşma ve sözel olmayan iletişimde bozukluk
3- Tekrarlayan davranışlar, kısıtlı ilgi alanları
Kaynakça 
•    http://www.naar.org/aboutaut/whatis_hist.htm
•    http://www.nimh.nih.gov/publicat/autism.cfm?Output
•    Kırcaali-İftar, G. (2003). Otistik özellik gösteren çocuklara iletişim becerilerinin kazandırılması. İstanbul: Ya-Pa.
•    Koegel, R. L. ve Koegel, L. K. (2005). Pivotalresponsetreatmentsforautism: Communication, social, andacademicdevelopment. Baltimore: Paul H. Brookes.
•    Ozonoff, S. ve Rogers, S. J. (2003). FromKannertothemillennium. A. Ozonoff, S. J. Rogers ve R. L. Hendren (Editörler), Autismspectrumdisorders: A researchreviewforpractitioners (s. 3–33). Washington, DC: AmericanPsychiatric Publishing, Inc.
Scheuermann, B. ve Webber, J. (2004). Autism: Teachingdoesmake a difference. Australia: Wadsworth

 

OTİZM BELİRTİLERİ NELERDİR ?

Eğer çocuğunuz:

  • Başkalarıyla göz teması kurmuyorsa,
  • İsmini söylediğinizde bakmıyorsa,
  • Söyleneni işitmiyor gibi davranıyorsa,
  • Parmağıyla ile istediği şeyi göstermiyorsa,
  • Oyuncaklarla oynamayı bilmiyorsa,
  • Akranlarının oynadığı oyunlara ilgi göstermiyorsa,
  • Bazı sözleri tekrar tekrar ve ilişkisiz ortamlarda söylüyorsa,
  • Konuşmada akranlarının gerisinde kalmışsa,
  • Sallanmak, çırpınmak gibi garip hareketleri varsa,
  • aşırı hareketli, hep kendi bildiğince davranıyorsa,
  • Gözleri bir şeye takılıp kalıyorsa,
  • Bazı eşyaları döndürmek, sıraya dizmek gibi sıra dışı hareketler yapıyorsa,
  • Günlük yaşamındaki düzen değişikliklerine aşırı tepki veriyorsa,
  • ·otizm açısından değerlendirme yapmak gerekir.

Otizmin belirtileri nelerdir?

Otizm, üç alanda sorunlarla kendini gösterir. Bu alanlar ve bu alanların her birinde gözlenebilecek belirtiler aşağıda yer almaktadır.

A. Sosyal Etkileşim Sorunları 
1. Sosyal etkileşim için gerekli sözel olmayan davranışlarda yetersizlik:
Sıra dışı göz kontağı özellikleri: Göz kontağı hiç kurmamak, çok kısa süreli kurmak ya da alışılmadık biçimde kurmak. Örneğin, birden bire gözlerini karşısındakinin gözlerine dikmek ve kaçırmak.
Jest ve mimik kullanımında sınırlılık: Konuşurken çok az jest ve mimik kullanmak.
Başkalarına ne kadar yakın ya da uzak duracağını ayarlayamamak: Sosyal ortamların gerektirdiği uzaklıkları ayarlayamamak; başkalarına fazla yakın ya da uzak durmak.
Ses kullanımında sıra dışılık: Konuşurken alışılmadık ses kalitesi ve vurgu özellikleri göstermek.
2. Yaşa uygun akran ilişkileri geliştirememek:
Arkadaşlık kurmakta zorlanmak: Çok az sayıda arkadaşa sahip olmak ya da hiç arkadaş edinememek.
Akranlarla etkileşimde bulunmamak: Kendi yaşıtlarıyla oynamada, konuşmada vb. çok isteksiz davranmak; örneğin, yalnızca kendisinden çok küçük ya da büyük kişilerle etkileşmek.
Yalnızca özel ilgilere dayalı ilişkiler geliştirmek: Belli kişilerle, yalnızca belli ilgilere dayalı olarak (örneğin, favori konularda) etkileşimde bulunmak.
Grup içinde etkileşimde bulunurken zorlanmak: Örneğin, işbirliğine dayalı oyunların kurallarına uymakta zorlanmak.
3. Başkalarıyla zevk, başarı ya da ilgi paylaşımında sınırlılık:
Yalnızlığı yeğlemek: Başkalarının genellikle aile üyeleriyle ya da arkadaşlarıyla birlikte yaptığı pek çok şeyi (örneğin; TV izlemek, yemek yemek, oyun oynamak vb.) yalnız başına yapmayı yeğlemek.
Belli olay ya da durumlara başkalarının dikkatini çekme çabası göstermemek: Örneğin; şaşırtıcı bir durum karşısında başkalarına işaret etmemek, bir şey başardığında başkalarıyla paylaşmamak vb.
Sözel övgü karşısında tepki vermemek: Başkalarının kendisine yönelttiği övgü sözleri ya da sözel onaylamalar karşısında çok az tepki vermek ya da hiç tepki vermemek. Örneğin, hoşnutluk belirtisi göstermemek.
4. Sosyal-duygusal davranışlarda sınırlılık:
Başkalarının ilgisi karşısında tepkisiz kalmak: Birileri kendisine seslendiğinde ya da kendisiyle etkileşmek istediğinde tepki vermemek, duymuyormuş ya da fark etmiyormuş gibi davranmak.
Başkalarının yaptıklarına karşı ilgisizlik: Ortama birinin girmesi, ortamdan birinin çıkması, birinin konuşmaya başlaması gibi, başka çocukların çok ilgisini çeken bazı olaylar karşısında ilgisiz kalmak; böyle durumlarda, gülümseme gibi hoşnutluk ifadeleri ya da ağlama gibi hoşnutsuzluk ifadeleri göstermemek.
Başkalarının duygularını anlamada yetersizlik: Üzülen, ağlayan, kızan, sevinen vb. kişiler karşısında duyarsız davranmak; örneğin, üzgün birini rahatlatma çabası göstermemek.
B. İletişim Sorunları 
5. Dil gelişiminde gecikme:
İki yaşından büyük olup da tek bir sözcük bile söylememek.
Üç yaşından büyük olup da iki sözcüklük basit ifadeler (örneğin, ‘baba git’) kullanmamak.
Konuşmaya başladıktan sonra basit bir dilbilgisi yapısı kullanmak ya da belli yanlışları tekrarlamaya devam etmek.
6. Karşılıklı konuşmada zorluk:
Karşılıklı konuşma başlatmada, sürdürmede ve sonlandırmada önemli sorunlar göstermek: Örneğin, bir kez konuşmaya başlayınca, konuşmayı uzun bir monolog şeklinde sürdürmek ve karşısındakilerin yorumlarını göz ardı etmek.
Konuşma konularında seçicilik: Kendi favori konuları dışındaki konularda çok zor ve isteksiz olarak konuşmak.
7. Sıra dışı ya da yinelenen dil kullanmak:
Başkalarının kendisine söylediklerini yinelemek.
Televizyondan duyduklarını ya da kitaplardan okuduklarını, ilişkisiz zamanlarda ve bağlam dışı olarak yinelemek.
Kendisinin uydurduğu ya da yalnızca kendisine anlam ifade eden sözleri yinelemek.
Aşırı resmilik ve didaktiklik gibi konuşma özellikleri göstermek.
8. Gelişimsel düzeye uygun olmayan oyun:
Senaryolu oyunlarda sınırlılık: Oyuncaklarla evcilik, okulculuk, doktorculuk vb. hayali oyunlar oynamamak.
Sembolik oyunlarda sınırlılık: Bir nesneyi başka bir nesne olarak (örneğin, küpü mikrofon olarak) kullanarak oyun oynamamak.
Oyuncaklarla alışılmadık biçimlerde oynamak: Örneğin; topu zıplatmak yerine sürekli olarak bir eliyle vurmak, Legoları birbirine takıp bir şeyler yapmak yerine sıraya dizmek vb.
Sosyal oyunlara karşı ilgisizlik: Küçük yaşlardayken, ‘ce-e’ vb. sosyal oyunlara karşı ilgi göstermemek.
C. Sınırlı/Yinelenen İlgi ve Davranışlar 
9. Sınırlı alanda, yoğun ve sıra dışı ilgilere sahip olmak:
İlgi takıntıları: Bazı konulara karşı aşırı ilgi duymak ve başka konuları dışlayarak sürekli o konularla ilgili konuşmak, okumak, ilgilenmek vb. istemek.
Bazı sıra dışı konulara aşırı ilgi duymak: Örneğin; astrofizik, uçak kazaları ya da sulama sistemleri.
İlgi duyduğu konularla ilgili ince ayrıntıları anımsamak: Kendi favori konularındaki en ince ayrıntıları bile ezbere bilmek.
10. Belli düzen ve rutinlere ilişkin aşırı ısrarcılık:
Belli etkinlikleri her zaman belli bir sırayla yapmak istemek: Örneğin, arabanın kapılarını hep aynı sırayla kapatmak.
Günlük rutinlerde değişiklik olmamasını istemek: Örneğin, eve gelirken hep aynı güzergâhı izlemek ya da eve geldiğinde önce televizyonu açıp sonra tuvalete gitmek.
Günlük yaşamdaki değişiklikler karşısında aşırı tepki göstermek: En ufak bir değişiklik karşısında aşırı kaygılanmak ya da öfke nöbeti yaşamak.
Değişiklikleri daha kolay kabullenebilmek için, meydana gelecek değişikliklerle ilgili önceden bilgi sahibi olmaya gereksinim duymak.
11. Yinelenen (kendini uyarıcı) davranışlar:
Sıra dışı beden hareketleri: Örneğin; parmak ucunda yürümek, çok yavaş yürümek, kendi ekseni etrafında dönmek, durduğu yerde sallanmak, farklı bir beden duruşuna sahip olmak vb.
Sıra dışı el hareketleri: Örneğin; ellerini sallamak, parmaklarını gözlerinin önünde hareket ettirmek, ellerini farklı biçimlerde tutmak vb.
12. Nesnelerle ilgili sıra dışı ilgiler ve takıntılar:
Nesneleri sıra dışı amaçlarla kullanmak: Örneğin, oyuncak arabanın tekerleklerini çevirmek ya da oyuncak bebeğin gözlerini-açıp kapamak vb. davranışları tekrar tekrar yapmak.
Nesnelerin duyusal özellikleriyle aşırı ilgilenmek: Örneğin, eline aldığı her nesneyi koklamak ya da gözlerinin önünde tutarak ve evirip-çevirerek incelemek.
Hareket eden nesnelere aşırı ilgi göstermek: Örneğin; tekerlek ya da pervane gibi dönen nesnelere, akan su ya da yanıp sönen ışık gibi hızlı hareket eden görüntülere uzun sürelerle bakmak.
Nesne takıntıları: Bazı sıra dışı nesneleri (örneğin, bir silgi ya da küçük bir zincir parçası) elinden bırakmak ya da gözünün önünden ayırmak istememek.

Otistik Bozukluk Tanısına İlişkin Ölçütler 

Amerikan Psikiyatri Birliği, otistik spektrum bozuklukları içinde yer alan otizm tanısı için:
Çocuğun yukarıda sıralanan 12 belirtiden en az altısına sahip olmasını;
Bu belirtilerden en az ikisinin sosyal etkileşim sorunları kategorisinden, en az birer tanesinin ise diğer iki kategoriden (iletişim sorunları ve sınırlı/yinelenen ilgi ve davranışlar) gelmesini kabul etmektedir.

Ayrıca, bu belirtilerden en az birinin 36 aydan önce varlığı da aranmaktadır.
Otistik spektrum bozukluğu şemsiyesi altında yer alan diğer kategoriler için daha farklı ölçütler söz konusudur. Örneğin, Aspergersendromu tanısı için, iletişim sorunları alanında herhangi bir belirti görülmemesi gerekmektedir.

 Otizmin Etyolojisi

Otizm 1943’te Kanner tarafından tanımlandığında psikolojik faktörlere dayandığı düşünülüyordu ve soğuk anne modeli ile açıklanıyordu. Ancak bu model yapılan çalışmalarla kanıtlanamamış ve bilim dünyası tarafından reddedilmiştir. Yapılan son çalışmalarda otizmli çocuğa ve normal gelişim gösteren çocuğa sahip anneler karşılaştırılmış, çocuklarını yetiştirme yönünden bu gruplar arasında hiçbir anlamlı farklılık bulunamamıştır. Son yıllarda otizm pek çok farklı açıdan ele alınmakta ve eşlik eden zihinsel engel, epilepsi gibi durumlar nedeniyle de genel olarak beyin faktörlerine dayandığı ifade edilmektedir.

Beyin işlevinin gelişimsel bir bozukluğundan kaynaklandığı düşünülen otizmde tanı davranışsal olarak konulmaktadır. Otizm çeşitli nedenlere bağlı olarak ortaya çıksa da çoğu vakada kaynağı bilinmez. Dolayısıyla otizmde hangi etkenlerin rol oynadığı sürekli olarak araştırılmaktadır.

Otizmin kökeninin biyolojik olduğunu düşündüren etkenler arasında, kapsamlı nörolojik muayenelerde beklenenin üstünde fonksiyon kaybı, epileptik nöbetler, sıralanmaktadır. Bu araştırmalarda MRI ve PET gibi farklı görüntüleme teknikleri kullanılmaktadır. Etyolojiyeilişkin araştırmalarda, beyin mekanizmalarına ilişkin teorilerin yanı sıra nörobilişsel teoriler üzerinde de durulmaktadır.

Otizm nöroanatomik açıdan ele alındığında;

Otistik çocuklarda belli beyin bölgelerinde daha az nöron ve azalmış dendritik dallanma görülmektedir.
Tüm beyin büyüklüğünde %5-20 oranında artış, beynin tüm yapısındaki bir genişleme ile detay yapıda bozulma (beyin hacminin daha fazla olması şizofreni ve anksiyete de görülen bir durum) izlenmiştir.

Beyinde daha az nöral etkileşim olduğu diğer bir bulgu olarak ortaya konulmuştur.

Beynin farklı bölümleri farklı işlevlere sahiptir. Aşağıda farklı beyin bölümlerine bağlı olarak otizmde izlenen bulgular farkı araştırmalar doğrultusunda değerlendirilmektedir.
Bazı otistik çocuklarda ventriküllerde genişleme ve/ ya da beyin kabuğunda küçülme kaydedilmiştir. PET ile yapılan bir araştırmada beyinde yaygın olarak glukoz kullanımında bir artış saptanmıştır. Yine farklı bir araştırmada limbik yapıda hücre yoğunluğunda artış, hücre boyunda küçülme ve ayrıca beyincikteki Purkinje hücrelerinin azalmasından söz edilmektedir. Bu durum potansiyel olarak dikkat, uyanıklık ve duyusal defektlere yol açmaktadır.

Otistik hastaların beyinlerindeki yapısal bozuklukların göstergelerine ilişkin ilk bulgular 1980’lerde elde edilmiştir. Otizmde son yaşantıları ve yeni bilgileri hatırlamamızı sağlayarak bellek işlevi gören hipokampus ve duyusal tepkilerimizi yönlendiren amigdaladadendritik dallanmada azalma ve hücre boyutunda küçülme görülmektedir. Bu bulgular beyin gelişiminin erken evrelerinde görülenlere benzediğinden bunun da normal gelişimin kısa kesildiği, durakladığı anlamına gelebileceği düşünülmektedir.
Otizmin etyolojisine dair yapılan bölgesel araştırmalarda otizmde serebellar yollar, beyin sapı, talamus, hipokampus, ve amigdala bölgelerinde çift taraflı bozukluklar saptanmıştır. Bazı araştırmalar otistiklerde birincil duyu korteksi ile bağlantı korteksinin arasındaki iletişimin yeterince gelişmemiş olduğunu göstermiştir.
İşitme, konuşma ve dili kontrol eden parietal lob otizmde sıklıkla yetersizlik gösterir. Bu yetersizliğe bağlı olarak hareketin becerili olması, mekanı bütünü ile görüp algılama, spatial(uzamsal) değerlendirme, ayırt edici duyu, dokunmayı algılama gibi pek çok sorun ortaya çıkabilmektedir.

Otizmli çocuklarda eğer ciddi zihinsel engel yoksa genel olarak bellek normaldir. Bu normallik koşullanmış bellekte daha dikkat çekicidir. Bellekten tüm beyin ve serebellum sorumludur. Ancak ana hatları ile incelendiğinde daha çok limbik sistemdeki hipokampus ve beyin korteksi ile ilgilidir.

Frontal loblar, beyin korteksinin yaklaşık olarak 1/3’ünü oluşturur. Frontalkorteks ; konuşmayı sağlayan alanlar, istemli hareketi başlatan alanlar ve düşünce akışının kontrolü, sosyal ilişkilerin düzenlenmesi gibi işlevleri gerçekleştiren bir alandır. Frontal alan, bilişsel işlevler ve sosyal ilişkiler ile en çok ilişkili olduğu düşünülen alandır. Örneğin; dikkati çeken herhangi bir nesnenin göz takibiyle izlenmesi, bir yere tırmanırken hangi otomatik hareketlerin yapılacağı, bir fıkranın nerede anlatılabileceği, cinsel dürtülerin kontrol edilmesi frontal lob tarafından denetlenir.
Otistik bozuklukta anormallik için kritik beyin bölümünün temporal lob olabileceği düşünülmektedir. Temporal bölge, frontal bölge gibi beynin ilkel birimleri (limbik sistem)ile sıkı ilişkiler içersindedir. Bu birim bir örnek ile özetlenirse, oksipital bölgede bir insan yüzünün kızgınlık, sevgi, mutluluk, güzellik, korku gibi anlamları, beynin iç tarafında limbik sistemdeki amigdala adı verilen bir çekirdeğe de bilgi verir. Limbik sistem içinde değerlendirilen bu çekirdek emosyonel deneyimlerle ilgili olduğu için yüzdeki bu ifadeleri çözümler ve gerekli olan beyin kabuğu bölgelerine bilgiyi aktarır.

Frontal, temporal ve pariatel loblarda bulunan bu bozukluklar nedeniyle gerek sosyal ve gerekse gelişimin gecikmemesi için çocuk erken eğitime alınıp, bu bölgelerin gelişimi desteklenmelidir.
Otizmlilerde görülen kas gevşekliği ve bazen de dengesizlik varmış gibi fark edilen durumun nedeni, iç kulaktaki denge merkezleri ile beyincikte veya aralarındaki birleştirici yollarda oluşan bozukluklar ile açıklanabilir. Vestibüler sistem, başın hareket ve pozisyonunda oluşan değişikliklerin ortaya çıkardığı duyumları algılanması ile ilişkilidir. Bu duyumların algılanmasından iç kulaktaki bazı yapılar sorumludur. Biz bu duyusal sistemin varlığından ve ürettiği duyumlardan habersiz bir şekilde yaşarız. Oysa motor koordinasyon, göz hareketleri ve beden duruşu için bu sistemin normal işlemesi gerekir.

Otizmli çocuklarda motor planlama yetersizlikleri ve belirgin hareket bozuklukları vardır. Bazı otizmli çocuklarda tırmanma, tek ayak üzerinde durma zorlukları ve beceri güçlükleri görülür. Parietal lob ve serebellumun diğer alanlarla olan ilişkilerindeki işlev bozukluğun (birbirinden haberdar olmamaları) beceri bozuklukları ile ilişkisi olabilir.
Otizmlilerde beyin korteksinden limbik sisteme bilgi aktaran yollarda sorun olduğu bildirilmektedir. Bu yol, farkında olunarak yapılan işlemler için gereklidir. Bilinçli hareketin gelişmesi için frontal lobun araka tarafından uyarının gelmesi, ardından bazal ganglionların hareketi planlaması ve son olarak serebellumun dengeyi sağlayarak hareketi başlatması gerekir. Otizmli bireylerde felç olmadığından frontal lobun arka bölümünden bedene yayılan uyarılarda sorun olmamaktadır. Ancak bazal ganglionlar ve serebellum ilişkisinde ya da serebellum ile frontal bölge arasındaki ilişkide sorun olduğu düşünülebilir. Son yıllarda yapılan çalışmalarda bazı otizmlilerde bilginin beynin bir tarafından diğerine geçişini sağlayan corpuscollusumun özellikle arka tarafında yapısal bozukluklar bulunmuştur. Arka taraftaki yapısal bozukluk gördüğünü anlamak ve anlamlandırmakla ilgili sorun olabileceği anlamına gelebilir.

Araştırmaların sonucunda ortaya çıkan pek çok atipik bulgu söz konusudur. Ancak bu anatomik bulguların otizme özgü olduğu kesinleşmemiştir.

Otizmli çocuklarda, sinir hücresinden diğer sinir hücresine bilgi akışının taşıyıcısı olan bazı nörotransmitter maddelerde sorun olduğu düşünülmüştür. Nörokimyasal bir değişiklik olarak serotonin seviyesinin yükselmesi söz konusudur. Ancak bu durum MR’de de görülmektedir ve otistik bozukluk için spesifik değildir. Serotonin isimli nörotransmitter salındıktan sonra sinapstan geri alınımında defektler oluşmakta ve bu nedenle serotonin bu çocuklarda yüksek miktarlarda bulunmaktadır. Bu bilgiden yola çıkılarak bazı ilaçlar denenmektedir.
Otizmli çocukların afyon, haşhaş, morfin gibi maddelere ve kazein içeren ürünlere ilgilerinin olduğu söylenir. Bunu kanıtlamak için gluten ve kazein diyetine alınan çocuklarda kısa bir süre sonra huzursuzluk başladığı görülmüştür. Otizmli çocuklarda sekretin az salgılandığı için kazein ve gluten iyi metabolize olamaz ve opiasealkoloidleri haline geçer. Bu durumun da çocuğun beynini etkilediği, çevreyi başka türlü algılama ve ağrıya duyarsız olma gibi davranış değişikliklerine yol açtığı düşünülmektedir.

Otizm ile civa zehirlenmelerinde ortaya çıkan hastalık arasındaki benzerlikler dikkati çektiği için civa zehirlenmelerinde uygulanan tedaviler bazı araştırıcılar tarafından otizmli çocuklara da uygulanmaktadır.

Nöbetlere ilişkin klinik özellikler değerlendirildiğinde; nöbetler, kompleks, parsiyel, çok kısa süreli, boş bakma, kısa süreli bilinç kaybı olarak görülebilmektedir. 5 yaşa girmeden başlamakta, 5 yaşını dolduran bir çocukta nöbet yoksa,adölesana kadar görülmeyeceği ifade edilmektedir. Nöbetlerin en çok görüldüğü dönem okul öncesi ve adölesan dönem olarak belirtilmektedir.

Bağışıklık Sistemi
Otistiklerde barsak ve mide rahatsızlıkları sıklıkla görülmektedir ve bu nedenle mide- barsak bozukluğu-kızamık-otizm ilişkisi üzerinde durulmaktadır. Ancak otizmin bir bağışıklık sistemi hastalığı olduğuna dair yeterli kanıt elde edilmemiştir. Bağışıklık sistemi ile ilgli olarak yapılan araştırmalarda otizmli çocukların çok sık ateşli hastalıklara yakalandıkları ve bağışıklık sistemlerinin bozuk olduğu belirtilmektedir.
Altıncı kromozomun kısa kolu üzerinde yer alan bir gen C4B adlı bir maddenin sentezini sağlamaktadır. Bu madde virüslere karşı olan bir sistemin temel parçasıdır. Bu varsayıma göre bağışıklık sistemi bozuk yani mikroba karşı direnci düşük olan otistik çocuklarda virüs beyne girmekte ve beyni tahrip ederek otizme yol açmaktadır. Otizmli çocukların bağışıklık sistemi bozuk olduğundan aşıların ve aşılarda yer alan bazı maddelerin çocuklara zararlı olduğu düşünülmektedir. Bazı çocuklarda karma aşı ya da menenjit aşısından sonra otistik belirtilerin açığa çıktığı ifade edilmektedir. Anne ile embriyo veya fetus arasında immünolojik uyuşmazlığın otizme neden olabileceği de ileri sürülmektedir.
Bazı araştırmacılar tarafından ise otizm nörogelişimsel ve disgenetik bir hastalık olarak tanımlanmakta ve genetik ve çevresel etkenlerden söz edilmektedir.

Genetik
Otizmin temelinde kalıtımın varlığına ilişkin bulgular :
– Tek yumurta ikizlerinde otizmin bir arada görülme olasılığının yüksek olması. Tek yumurta ikizlerinin üçte birinde otizm her iki kardeşte birden görülürken, ayrı yumurta ikizlerinde sadece bir çocukta rastlanıyor.
– Otizmli çocukların kardeşlerinde %2-4 oranında otizmin ortaya çıkma olasılığının bulunması
– Otizmin erkeklerde kızlara göre 3-4 katı daha fazla görülmesi
– Kızlarda otizmin erkeklere göre daha ağır seyretmesi
– Otizmli çocukların ailelerinde dil ve kognitif işlev bozukluklarına sık rastlanması
Yukarıda sıralanmış olan bulgular nedeniyle otizmin temelinde kalıtımın varlığına ilişkin bir görüş doğrultusunda pek çok araştırma yürütülmektedir. Bu araştırmalarda birden fazla kromozom ve 20 civarında genin üzerinde durulmaktadır. Araştırmaların şu anda bulunduğu aşamada otizmin etyolojisine dair otizme neden olan tek bir gen saptanmamakla beraber birden fazla genin otizmde etkili olduğuna dair bazı bulgular elde edilmiştir.

Epidemiyoloji
Yaygınlık:
 12 yaşın altındaki çocuklarda görülme oranı 10.000’de 2-5
Cinsiyet Dağılımı: Erkek çocuklarda kızların 3-5 katı olarak görülüyor.
Sosyoekonomik durum: Yapılan araştırmalara göre sosyoekonomik düzey açısından belirgin bir farklılık gözlenmemektedir. Her sosyoekonomik düzeyde görülebiliyor.

İLETİŞİM

Erken Teşhis ve Tedavi 

Bebeklik dönemi açısından değerlendirme yaptığımızda; otizmin erken teşhisi ile ilgili olarak özellikle sosyal belirtilere dikkat edilmesi gerekmektedir. 15. aya kadar göz kontağı kurmama, taklit etmeme, yüz ifadesinin donukluğu ve olağandışı motor bulgular özellikle önem taşımaktadır. Bunların dışında,

Erken Tanıda Dikkat Edilmesi Gereken En Belirgin Gelişim Özellikleri:
1.ay › yüze bakma
2.ay › gülümseme
2-3. ay › obje takibi
2-6..ay › sesli uyaranlara tepki
3-6.ay › kavrama becerileri
4-7.ay › yüz ifadelerini ayırma
6. ay › heceler
7. ay › konuşma seslerini taklit
8-10.ay › bakımverenleri tercih etme
12. ay › bakımverenden ayrılmaya tepki yoksa,
12-24. ay› işaret etmiyor, objeyi yetişkine göstermiyor, isme cevap vermiyor, uygun jestleri göstermiyor, sosyal uyaranlara tepkisiz davranıyor ise;
12. ayda babıldama yok, 16.ayda sözcük yok ise, 24. ayda spontan iki kelime ile cümle yoksa , bir uzman tarafından çocuğun değerlendirilmesi kritik önem taşımaktadır.

Erken Tanı Neden Önemlidir?
Erken çocukluk dönemi, özellikle yaşamın ilk beş yılı beyin gelişiminin en hızlı olduğu dönemdir. Bu gelişimsel özellik çocuğun öğrenme yeteneğini doğrudan etkilemektedir. Otistik çocuklarda, sinir hücreleri arasında kurulan bağlantıların sayıca daha az ve yapısal olarak da sağlıksız özellikler taşıması nedeniyle, özellikle erken çocukluk döneminde beyin ve sinir sisteminin gelişimi için çocuğun düzenli olarak uyarılması gerekmektedir.

Çocuk eğitimcileri çocuklarda okul öncesi eğitimin okul başarısına olumlu etkilerini kanıtlamışlardır. Çocuklar için önemle vurgulanması gereken erken çocukluk dönemi eğitimi, özel ihtiyaçlar gösteren çocuklar için daha da önemlidir.

Otizm her ne kadar yaşam boyu süren bir durum olsa da ve tam olarak iyileşme bugünkü bilgilere göre mümkün görülmese de, erken çocukluk döneminde yoğun eğitim alan çocukların gösterdiği semptomlarda olumlu yönde belirgin değişikliklerin olduğuna ve %70’e varan düzelmelerin olabileceğine işaret eden umut verici bilimsel araştırmalar bulunmaktadır. Yapılan araştırmalar, özellikleri ve gereksinimleri ne olursa olsun her vakada erken tanı ve eğitimin olumlu etkisini kanıtlamıştır. Ancak bu noktada çocukların bireysel özellikleri ve zihinsel becerilerinin, yaşadıkları aile ve sosyal çevrenin bu süreçteki önemini göz ardı etmemek gerekecektir.

Otizmde Genel Karakteristik Özellikler 
Bebeklik Dönemi
Normal gelişim gösteren bebekler; ilk iki yılda aşağıdaki özellikleri sergilerler. 
– Annenin yüzünü araştırırlar.
– Seslerle kolayca uyarılabilirler.
– Kelime sayısı gittikçe artar ve gramere uygun kullanım başlar.
– Annesi odadan ayrıldığında ağlar, yabancıların yanında kaygı duyarlar.
– Acıktığında ya da hayal kırıklığı durumlarında keyifsiz olur.
– Aşina yüzleri tanır ve gülümser
– Bir ilgi çekici nesne veya etkinlikten bir diğerine geçiş yaparlar.
– Nesnelere ulaşmak için vücutlarını anlamlı kullanabilirler.
– Oyuncaklarını incelerler ve oyun oynarlar.
– Doyum ararlar, acıdan kaçınırlar.
Otistik özellik gösteren bebeklerde ise; 
– Az melodik babıldama dikkat çeker.
– İşitmiyormuş gibi davranabilirler.
– Başkalarının farkında değilmiş gibidirler.
– Göz teması kurmaktan kaçınırlar.
– Bir grup bebekte uykusuzluk, huzursuzluk, uyku bozuklukları ve uyumsuz davranışlar gözlemlenir. Bunlar genellikle huysuz olarak adlandırılan bebeklerdir.
– Diğer bir grup bebekte ise pasiflik, sakinlik görülebilir. Bunlar bütün gününü yatakta geçiren bebeklerdir, bakımları kolay olmasına rağmen çevreden ilgi beklememeleri, genel ilgisizlikleri dikkat çeker.
– Duyusal olarak ilk yıllarda seslere kayıtsız kalabilir veya gürültüden, bizim duymadığımız seslerden rahatsız olabilirler.
– Donuk ve boş boş bakma görülebilir.
– Ağrı, acıya, üşümeye tepkisizlik dikkat çeker.
– Başını, vücudunu sallama gibi tekrarlayan davranışlar görülebilir.
– Düşük kas tonusu izlenebiliyor.
– Daha az mimik kullanırlar.
– 18-24. ayda başkalarının zor durumda olmasına çocuk cevap verir. Başkalarının duygularına yanıt verme düşük fonksiyonlu otistiklerde genel olarak yoktur, yüksek fonksiyonlularda ise görülebilmektedir.
– 2. yılda beceri kaybı görülebiliyor. Özellikle 15 ile 18. ayda regresyon zirve yapıyor.

“SANA İHTİYACIM YOKSA SEN YOKSUN”
Başkalarıyla ilişki ilk günden başlar ve ilk ilgi çeken insan sesi ve yüzüdür. Otistik bireylerde ise bakışın eksikliği oldukça belirgin bir problemdir. 26 aylık bebeklerde yapılan bir çalışmaya göre, normal gelişim gösterenler insan olmayan objelerden gözünü daha çabuk ayırabilirler.

Sosyal bilişle ilgili olarak, otistik çocukların yüze bakmadığı, çünkü yüzden bilgi çıkaramadıkları söylenmektedir. Bununla ilgili yapılan çalışmalara göre; otistikler yüze ve göze kontrol grubuna göre daha az bakarlar. Odaklanmada ise oklar otistik çocuklar için gözlere göre daha fazla tahmin edici-yönlendirici özelliğe sahiptir. Ayrıca otistik çocukların ağız tanıma konusunda daha başarılı olduğu görülmüştür.

Bununla ilgili olarak ağza bakmanın göze bakmamayı telafi eden bir davranış olduğu söylenmektedir.Otizmlilerde ağza daha uzun süreli bakanların daha sosyal oldukları gözlenmiştir.
Yüksek işlevli otistikler daha nitelikli göz teması kurabilirler. Özellikle yetişkinlerde göz kırpmadan veya yüzde bir yere odaklanarak normal olmayan bir bakma görülebilmektedir.

Otizmde Dil ve Konuşma Özellikleri 
Aşağıda sıralanan özellikler çocukta dil gelişimin seyri açısından oldukça önemli öngörücülerdendir.
– Bebeklik döneminde özellikle sessiz harflerle ses çıkarmalar,
– Babıldamanın varlığı,
– Sembolik oyun oynamanın varlığı,
– Jestlerin farklı ve sık kullanımı
– İşaret etmenin varlığı,
– Anne ve babanın çocukla iletişim tarzı, yanıtlayıcılığı
Bunların dışında, ses ve jest taklidi, zeka, özel eğitime başlama yaşı, özel eğitim süresi, epilepsinin varlığı ve ekolalinin bulunma durumu yine konuşmada önemli etkenlerdendir.

Otizmde Konuşma Problemleri: 
Ekolali : Çocuğun duyduğu kelimeleri cümleleri konuşmacının hemen arkasından veya daha sonra taklit etmesidir. Normalde çocuklar konuşmaya duydukları kelimeleri taklit ederek başlarlar, ancak 2,5 yaş civarında bu sona erer.
Mutizm : Sessizlik
Murmuring : Sürekli mırıldanma
Disprosodi : Ses tonunu ayarlayamama
Yineleyici Konuşma : Bazı konulara takılarak, bu konuyla ilgili sürekli tekrarlarda bulunma
Zamirleri Karıştırma : Çoğunlukla birinci tekil şahıs “ben” kullanımı yerine “sen” veya “o” kullanımı görülür.
Gramer Bozuklukları : Cümlelerde özellikle fiil eklerini söylememe yaygındır, uygun olmayan cümle kuruluşları görülür.
Konuşulanları Anlamada Güçlük : Özellikle soyut kelimeleri anlamada, mecaz kullanımları anlamada güçlük görülür.
Konuşmayı Başlatmama-Sürdürmeme : Kendiliğinden iletişimi başlatmada belirgin yetersizlikler görülür.

Davranış Problemleri:
– Öfke Nöbetleri ve Bağırmalar
– Çevresine Zarar Veren Davranışlar
– Kendine Zarar Veren Davranışlar
– Tek Tip Vücut Hareketleri

Tekrarlayıcı Davranışlar ve Obsesyon :
Otizmli çocuklarda tuhaf tekrarlayıcı hareketler sıklıkla görülebilmektedir. Parmaklarını devamlı tarzda fiske vurma, ellerini kanat gibi çırpma, ileri-geri sallanma bir çocuğun saatlerini alabilir. Bir kısmı kollarını sağa sola sallar veya parmakları üzerinde yürür, bazıları belirli pozisyonlarda aniden donakalabilir. Uzmanlar bu davranışları stereotipi veya self-stimulasyon (kendini uyarıcı) davranışlar olarak adlandırır.

Otizmli bireyler belirli eylemleri defalarca tekrarlamaya eğilimlidirler. Otizmli çocuk saatlerce çubuk krakerleri bir çizgi üzerinde sıralamayla uğraşabilir. Oyuncakları yan yana, çizgisel olarak dizme, objelere bu şekilde bakma, gözünün ucuyla bakma görülebilir. Böyle bir durumda örneğin şişeleri dizen bir çocukla bunu bowling oynamaya dönüştürmek davranışı sosyal boyuta ve ilişkiye taşımak anlamında tedavi açısından önemlidir.

Çoğu otizmli çocuk aynı gıdaları yemek, sürekli aynı yerde oturmak isteyebilirler, Belli yemekleri yiyen bir çocukta farklı yemekler yemesini sağlamak semptomları kırmak açısından önem taşımaktadır. Herhangi bir eşyanın yeri değiştirilmesi, alışmış oldukları rutinin dışındaki değişiklikler, örneğin okula farklı bir yoldan gitmek gibi, onlarda belirgin huzursuzluklar yaratabilir.
Araştırmacılar, tekrarlayıcı davranışlara olası birkaç açıklama getirmişlerdir. Sıralama ve aynılıktaki ısrar, onların duyusal karmaşa ile dolu dünyalarında kısmen stabilite sağlıyor olabilir. Eşyaları sürekli koklayan bir çocuk bunu çevreyi araştırmak için satabil olan bir duyusunu kullanmak amacıyla da yapıyor olabilir veya tam tersi sönük olan bu duyuyu uyarmaya çabalıyor olabilir.
Tekrarlayıcı davranış ve obsesyonlar çocuğun hayali oyun kurmasını da kısıtlamaktadır. Oyuncakla amacına uygun oynamak yerine oyuncağın küçük bir parçasına takılabilir veya uzun bir süre ellerinde sallayabilir, çevirebilir, koklayabilirler.

Duyusal Uyarılara Tepkiler: 
İşitsel Uyarılara Tepkileri: Otizmli çocukların seslere tepkisizliği bir çok anne babayı işitme problemi endişesiyle doktora gitmeye yöneltmektedir. Bu çocukların bazen seslere hiç tepki vermemeleri, bazen en ufak seslere aşırı tepki göstermeleri, bazı seslere de aşırı duyarlı oldukları gözlenmektedir.
Görsel Uyarılara Tepkileri: Görsel uyarıcılara normal dışı tepkiler yaygın olarak görülebilir. İnsan yüzlerine veya çevrelerindeki bir çok nesneye bakmamalarına karşın ; hareket eden, dönen veya parlak olan bazı cisimlere çok uzun süre bakabilirler.
Acı, Sıcak, Soğuğa Karşı Tepkiler: Bu tepkiler bazı çocuklarda acıyı, sıcağı, soğuğu fark etmeme şeklinde ortaya çıkarken bazılarında ise soğuk suyla ellerini yıkarken ağlama, eline toplu iğne battığında çığlıklar atma şeklinde görülebilir.
Dokunulmaya karşı Tepkiler: Bu tepkiler de diğer duyularda olduğu gibi değişkenlik göstermektedir. Bazı çocuklarda fiziksel temastan kaçınma, bazılarında dokunulmaya karşı ilgi görülebilir. Herhangi bir kimse tarafından dokunulmak istendiğinde, o kimseyi itmek veya ondan kaçmak da yaygın olarak gözlenen tepkilerdir.

Duygusal Tepkiler:
Özel Korkular: 
Tehlikelerin Farkında Olmama
Nedensiz Gülme Ve Ağlama
Değişikliklere Tepki Gösterme

Özel Beceriler: 
Otistik çocukların en şaşırtıcı özellikleri bir çok alanda sınırlı becerileri olmasına karşın bazı alanlarda sahip oldukları özel becerilerdir. Bir çok otistik çocuğun konuşmadan önce şarkı söylediği görülür. Bazıları ise bir enstrümanı iyi çalabilirler. Bazı anne babalarda çocuklarında müzik becerisinin yanısıra kuvvetli bir hafıza olduğunu belirtmektedirler. Çocuğun yıllar önce gittiği bir yeri, o yerdeki özel bir eşyayı unutmadığını, çok uzun şiirleri ezberleyebildiğini, televizyonda dinlediği çok uzun bir konuşmayı tekrar edebildiğini anlatan aileler vardır.
Otistik çocuğun diğer bir özel becerisi de sayılar, sayısal ilişkiler ve yazılar üzerinedir. Bazıları sayıları çok çabuk öğrenir ve çok güç işlemleri akıldan yapabilirler. Erken yaşta okuma öğrenebilirler. Ayrıca gördüğü resimleri çok iyi kopya eden, güzel boyayan, mekanik oyuncakları söküp takabilen, karmaşık bozyapları kolayca tamamlayabilen çocuklara da rastlanmaktadır.

Zihinsel Özellikler:
Otizm ilk tanımlandığı yıllarda otizmli çocukların çok zeki olduklarına , ancak bu zekanın problem davranışlarla maskelendiğine inanılıyordu. Otistik çocukların zihinsel gelişmeleri üzerine yapılan çalışmalar ise bu inancı kesin bir şekilde değiştirdi. Otizmde mentalretardasyon sıklıkla gözlenmektedir. Yapılan araştırmalara göre otizmli bireylerin %70-80’i farklı derecelerde olmakla beraber zihinsel engel taşımakta, yaklaşık 1/5’inin zekasının normal olduğu düşünülmektedir. %10’undan fazlasında ortalama ve ortalama üstü zeka görülebilmektedir. Çok az kısmında olağandışı yeteneklilikler olabilir.
Zekalarını testler ile değerlendirebilmek çok güçtür, çünkü çoğu zeka testi otistik olmayan bireylere göre düzenlenmiştir ve otistiklerin alışılmış yollarla çevreyi algılamamaları ve ilişki kurmamaları test almalarını güçleştirir. Testlerin performans bölümünde oldukça iyi olmalarına rağmen, sözel bölümlerinde düşük puanlar alabilirler. IQ ile ilgili yanlış kanı ise IQ’nun erken bir yaşta belirlenmiş ve değiştirilemez olduğudur. Bir yıl içinde sözel IQ puanının 25 puan artabileceği bazı araştırmacılarla dile getirilmektedir.
Otizmle ilgili olarak;

– Dil gecikmesi hafifse, sonuçların uzun vadeli olarak daha iyi olduğu görülmüş.

– Gramer anlama ve 5-6 yaşına kadar hikaye anlatma becerisi gösterenler daha iyi gelişme gösteriyor. Ancak dil becerileri gelişmiş olsa bile, bir hikaye anlatırken düşüncelerini organize etmede güçlük çekiyorlar.

– 8-9 yaşına kadar okuyamayan çocukların okuldaki performanslarının da yetersiz olduğu gözlenmiş. 1. sınıfta okuma güçlüğü gösterenlerin %88’inin 4.sınıfta da güçlüklerinin sürdüğü görülmüş.

– Otistik çocukların okumayı öğrenmelerinde asıl heyecan veren şey; iletişim becerilerini bu şekilde de destekleyebilecek olmamız.

– Okuma ile ilgili istek ve yeteneklilik yani hyperlexia ile ilgili olarak ise, yazılı şeylere meraklı olan çocuklarda bu iletişim için kullanılabilir. Tedavi edilmesine gerek yok, ancak pekiştirilmemesi de gerekiyor. Hyperlexia baskılanmamalı, ancak çocuğun bu konudaki dikkati dağıtılmalı, çünkü bu bir obsesyon.

Tedavi ve Eğitim

Otistik çocukların eğitimi sadece okul ya da bireysel terapilerle sınırlı kalmayıp, yaşamının her alanında devam etmesi gereken yirmi dört saatlik bir süreçtir.
Otistik çocukların birbirlerinden farklı özellikleri olduğundan, her çocuğun eğitimi için o çocuğa özgü Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı (BEP) hazırlanmalıdır.
Otizmin eğitim ve tedavisinde dikkat edilmesi gereken en önemli unsur:
“ EĞİTİME AİLENİN KATILIMINI” sağlamaktır. Ailenin BEP içersinde yer alması, eğitimde kullanılan yöntemleri öğrenmesi ve bunları gerektiği durumlarda kullanması çocuğun gelişimi açısından önemlidir. Ailenin eğitime katılımı başka bir deyişle şarttır.
Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta eğitimin yoğun ve sürekli uygulanmasıdır. Eğitim programının ;
– Otistik çocuklar için geliştirilmiş otizme özgü bir program olması,
– Çocuğun bireysel özelliklerine ve gereksinimlerine uygun olması,Çocuğun sadece yaşına değil, gelişim düzeyine uygun becerileri bulundurması,
– Baştan belirlenmiş net hedeflerinin olması
– Sonuçlarının ve hedefe ulaşılabilirliğin değerlendirilmesi
– Belirli aralıklarla hedeflerin gereksinimlere göre uyarlanabilmesi, programın esnek ve yenileniyor olması
– Yapılandırılmış olması, hem öğretilecek becerinin hem de öğretim yapılacak mekanın düzenlenmesi
– Sistematik olması, beceri alt basamaklarını takip ederek öğretim yapılması
– Akranlarıyla bir arada olduğu entegrasyon süreçleriyle tamamlanması oldukça önemlidir.

ÖZEL EĞİTİM
Otistik çocukların tam bağımsız olmaları, ya da en az bağımlı hale getirilebilmeleri için gerekli ve yaşına uygun özbakım, zihinsel, sosyal ve iletişim becerilerini kazanmaları için verilen eğitimdir.
Özel eğitim programı içersinde konuşma ve dil terapileri ile otistik özellikleri olan çocukların konuşma ve konuştukları dili kullanabilme becerilerinin geliştirilmesi, düzeltilmesi ve ilişki kurabilmelerini sağlamak amaçlanır. Uğraşı terapisi ise otizmli çocukların öz bakım becerilerini geliştirmek, denge ve koordinasyon, el ve göz koordinasyonu, kaba ve ince motor becerilerini geliştirmek için uygulanır.

EĞİTİMSEL YÖNTEMLER
Davranışçı Yöntem (Uygulamalı Davranış Analizi) 

Bu yöntem Los Angeles’daki California Üniversitesi psikologlarından Dr. IvarLovaas tarafından geliştirilmiştir. Davranışçı yöntemde her bir davranış öğretilirken, o davranış, onu oluşturan alt davranışlara bölünerek basitleştirilmekte, sözel açıklama ve yönergeler ile hedeflenen davranış kazandırılmaktadır. Bu eğitim yönteminde eğitimcinin önemi büyüktür. Öğrenimde çocuk – eğitimci ilişkisi önemlidir. Bireysel eğitim ile sosyal davranış, taklit, bağımsız oynama becerisi, öz bakım becerileri, dikkat ve dil kullanımı gibi becerilerin arttırılması, öfke nöbetleri, kendine ve çevresine zarar verici davranışlar ve yineleyici davranışlar da azaltılmaya çalışılmaktadır.

Davranışçı yöntemde, sistemli bir gözlem ve kayıt tutma ile kazandırılmak istenen ya da azaltılmak istenen davranışlar belirlenir. Bu belirlenen davranışlara müdahalede bulunulur, aynı gözlem ve kayıt tutma yöntemleri ile müdahalenin etkililiği değerlendirilir.

Bu yönteme göre, erken tanı sonrası erken eğitim veren kurumlarda, bireysel ve grup eğitimleri verilmektedir. Aynı zamanda çocuk için hazırlanan eğitim planı çerçevesinde aile de eğitime evde destek vermekte, eğitime katılmaktadırlar.

Eğitim programı oluşturulmadan önce çocuğun performansı belirlenir. Çocuğun müdahale ya da eğitim öncesi belirlenen performansı doğrultusunda hazırlanan eğitim programında, azaltılması istenen ya da istenmeyen davranışlar için davranışçı yaklaşımın temel yöntemleri (ödül, görmezden gelme, biçimlendirme, şekillendirme gibi) kullanılır. Bu yöntemde otistik özellikleri olan çocuğun belirli bir davranış modelini öğrenmesi için taklit etmeyi de öğrenmesi gerektiği düşünülür. Normal gelişim gösteren çocuklar öğrendikleri bir davranışı birden fazla ortamda yapabilirken (genellerken), otistik özellikleri olan çocuklar için öğretilen becerileri genelleştirebilme, bir başka deyişle farklı ortamlarda kullanabilme becerileri de öğretilir. Bu nedenle öğrendiği bir davranışı evde, okulda, serviste diğer bir deyişle pek çok farklı ortamda tekrar etmelidir.

Davranışçı yöntemde, davranış problemlerinin etkili tedavisinde:

  • Çocuğun uyanık olduğu her an,
  • Çocuğun bütün davranışlarını hedef alan,
  • Yaşamının geçtiği tüm çevrelerde,
  • Çevresindeki tüm önemli kişiler tarafından,
  • Haftada en az 40 saat uygulanan eğitim hedeflenir.

Davranışçı yöntemin amacı, haftada 40 saatlik yoğun eğitimin altı yaşına kadar devam etmesi, otistik özellikleri olan çocukların akranlarıyla birlikte kaynaştırma programına devam ederek eğitimini sürdürmesidir.

Bu yöntem, otizmde uygulanan diğer yöntemler ile karşılaştırıldığında, iki yıllık eğitim sonrası elde edilen sonuçları, bilimsel bir çalışma ile ortaya koyarak başarısını kanıtlayan tek yöntem olarak dikkat çeker. Bu çalışmada, iki yıl süren eğitim sonrası deneme grubundaki çocukların %42’sinde zekâ ve sosyal gelişim kazançları görülmüşken, %47’sinde normal gelişim gösteren çocuklar grubuna katılım rapor edilmiş, zekâ ve uyum davranışı testlerinde normal gelişim gösteren çocuklardan anlamlı derecede farklılık gözlenmemiştir.

Davranışçı yöntemde, otistik özellikleri olan çocuklarda görülen problem davranışların azaltılması ile ilgili programlar hazırlanır. Bu yöntemde, davranışın nedeni kişilerde değil, kişinin çevreyle etkileşiminde görülür. Bu nedenle problem davranışı azaltmaya çalışılırken öncelikli olarak davranış öncesi, davranış, davranış sonrası durumların ya da olayların gözlenmesi gerekir. Problem davranışlar azaltılırken, azaltılmak istenen davranış görmezden gelinerek arttırılmak istenen davranış pekiştirilir.
Gelişimsel Stratejiler “FloortimeTherapies” (Greenspan, Wieder, 1998)
1970’li yıllarda EricSchopler tarafından geliştirilmiş, otistik özellikleri olan çocuğun becerileri, ilgi alanları ve gereksinimleri temel alınarak hazırlanmış bir eğitim programıdır. Bu yöntemde çocuğun ihtiyaçlarına uygun bir ortam oluşturarak kapasitesini en üst düzeyde kullanmasını sağlamayı amaçlanmakta, çocuğu toplum tarafından normal olarak kabul edilebilir kalıplara sokmaktan çok, çocuğun düşünce şekillerini anlamasını ve onun davranışlarının bu çerçeve içinde değerlendirerek şekillendirmek hedeflenmektedir.

Bu yöntemde, çocukları ilgileri olmayan alandaki bilgileri öğrenmeleri için zorlamak yerine, onların daha pozitif ve üretken bir şekilde çalışması için bireysel özelliklerini değerlendirme ve ilgi alanlarından yararlanarak motivasyonlarını artırma yoluna gidilir.

Örneğin, sınıfta tükürmek, tekme atmak gibi istenmeyen davranışlar sergileyen bir çocukta, bu davranışlarının buz dağının üzerinde kalan kısmını oluşturduğu, altında yatan faktörlerin zayıf sosyal muhakeme, “Kendisinin ve çevresindeki kişilerin farkında olamama sıkıntıları” ve iletişim yetersizliği nedeni ile dikkati çekmek için yaptığı düşünülür. Çözüm için iletişimi artırıcı görsel materyallerin kullanımı ile öğretmenin dikkatini çekmesi yöntemi öğretilir.

TEACCH Programı
TEACCH PROGRAMININ DAYANDIĞI EĞİTİMSEL İLKELER

Teacch programı eğitimsel ilkeleri, otistikleri diğer gruplardan ayıran özelliklerden yararlanır. Bunlar;
1-Güçlü Yanlar, Alanlar ve İlgiler
Her bireyin daha iyi olduğu alanlar ve özel ilgileri, yapmaktan hoşlandığı şeyler vardır. İnsanlar daha iyi yapabildiklerini yapmak, böylece başarılı olmak eğilimi taşır ve zorlandığı, başarısızlık ihtimali olan şeyleri yapmaktan kaçınır. Özel ilgi duyduğu ve sevdiği etkinliklerde, motivasyonu daha yüksek olduğu için yapma eğilimi daha yüksektir.
Örneğin sıralama davranışı olan bir çocuk için, yapmasını istediğimiz işleri sıralayan resim veya yazılardan oluşturulmuş bir şema kullanmak bu özelliğinden yararlanmaktır. Sarı renge takıntısı olan bir çocuk için yapmasını istediğimiz işleri sarı ile işaretlemek bu özelliğinden eğitimsel olarak yararlanmaktır. Yazılara ilgi duyan bir çocuk için, öğreteceğimiz kelimeleri “sözel tekrar” yerine yazılı alarak sunmak daha etkili olacaktır. Renkleri eşleştirmeyi, arabaları seven bir çocukla arabalarla çalışırken; bilgisayarı seven bir çocukla bilgisayarda çalışmak daha verimli olacaktır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Önemli olan çalıştığımız çocuğun hoşlandığı/ hoşlanmadığı, oyunları, etkinlikleri, yiyecekleri; iletişiminin arttığı/azaldığı durumları, etkinlikleri ve özel ilgilerini (yazılar, sayılar, resimler, müzik, bilgisayar, TV vb) belirlemektir. Bu özelliklerini, hatta takıntılı davranışlarını dezavantajdan avantaja, bir eğitim aracına dönüştürmek Teacch prensiplerinden biridir. Bu nedenle eğitim programında nelerden, nasıl yararlanacağımızı belirlemek için güçlü yanları ve ilgileri belirlemek amacıyla HANEN programı formları veya benzer listeler kullanılabilir.
2-Bireyselleştirilmiş Eğitim İçin Değerlendirme
(Yetenek ve Becerilerin Düzenli Değerlendirilmesi, Dikkatli ve Devamlı Yardım)
Otistik çocuk her gelişim alanında farlı düzeylerdedir. Önemli olan her gelişim alanındaki öncelikleri belirlemektir. Bireyin öncelikli ihtiyaçlarını giderecek alanlardaki becerilerden hedef seçilmelidir. Uzun dönemli hedeflerin gerçekleşmesi için kazanılması gerekli öncül becerilerin öncelikle çalışılması gözden kaçırılmamalıdır. Teacch programı alınacak hedefleri belirlemek, öğrenmeye en hazır olduğu becerileri, öncelikli hedefleri doğru saptamak amacıyla PEP-R ölçeğini kullanmaktadır. Bu ölçekle taklit, algılama, el-göz koordinasyonu, ince motor, kaba motor, bilişsel ve sözel olmak üzere 7 alanda gelişimsel değerlendirme yapılmaktadır. Her gelişim alanında yapabildiği, yapamadığı ve kısmen yapabildiği (öğrenmeye hazır olduğu) beceriler belirlenmektedir. Düzenli aralıklarla değerlendirme yapılarak, kazanılan beceriler yerine yeni hedef beceriler seçilmelidir. Her çalışmada çocuğa gerektikçe ve gereken miktarda yardım verilmelidir. Yardım giderek azaltılmalı, çocuk beceriyi bağımsız yapabilme düzeyine gelince sonlandırılmalıdır.
3-Yapılandırılmış öğretim
(Anlamın anlaşılmasına yardım)
Birinci yazıda bu bölümde yazılanları hatırlarsak, olaylar, davranışlar, beceriler arasındaki bağlantıları kurmada, çevresinde olan biteni yorumlamada zorlukları olan otistiklere, eğitimcilerin eğitim sürecinde bu anlamda yardımcı olmaları gerektiği açıktır. Otistik bireyin kendi dünyasındaki anlamı öğrenmesi, olayların sırasını ve ilişkisini kavraması, çevrenin bir anlamı olduğunu öğrenmesi, Teacch programının temel hedefidir. Bireyin bu yetersizliği azaldıkça eğitimciye, aileye bağımlılığı azalacak onların yönlendirmesine ihtiyaç duymadan günlük yaşamda gerekli pek çok beceriyi yapabilecektir. Bu nedenle Teacch programı, çocuğun bazı becerileri, kuralları, dili kullanmayı öğrenmesinin yeterli olmadığını; bunlar arasındaki bağları, neden-sonuç ilişkilerini kavraması gerektiğini vurgulamaktadır. Bunu yapabilmesi için çevrenin/eğitim ortamının yapılandırılması, anlaşılır kılınması gerekmektedir.
4-Problem Davranışların Altında Yatan Nedenleri Anlama
(Anlamamaktan kaynaklanan uyumsuzluk)
Otistik bir çocuğun kasıtlı olarak karşı koyucu ya da kışkırtıcı davranışlar göstermesi nadiren rastlanılan bir durumdur. Ancak çoğu zaman anne-babalar ve eğitimciler, gözünün içine bakarak tam tersini yapan veya yasaklanmış bir eylemi gerçekleştiren çocuğun bu davranışını kasıtlı olarak yaptığını düşünür.
Teacch programı uygun olmayan davranışları yalnızca ortadan kaldırmanın yeterli olmadığını düşünür ve bu nedenle davranışların temelinde yatan nedeni anlamaya odaklanır. Bu davranışları değiştirmek için bilişsel-davranışçı yöntemlerden yararlanır.
5-Ebeveyn ile ortak çalışma
Teacch programı ailenin görüşlerine, çocuğunu gözlemleyen ve iyi tanıyan kişiler olarak önem verir. Bu nedenle eğitimcilerin eğitim programını oluştururken ailenin istek ve ihtiyaçlarını dikkate almalarını, onların yaşantısını zorlaştıran davranışları düzeltmeye öncelik vermelerini temel prensiplerden biri olarak kabul eder. Okulda kazanılan becerilerin günlük yaşamda tekrar edilmesi ve genellenebilmesi büyük ölçüde ailenin katılımıyla gerçekleştirilebildiği için de aile çok önemlidir. Bu nedenle Teacch programında aile yardımcı terapist olarak eğitimcinin yanında ve eğitimin önemli bir parçasıdır.
6-Teacch Uygulayan Profesyoneller Otizmi Tüm Yönleriyle Kavramış Olmalıdır
Otistiklerle çalışan tüm uzmanlar, sadece psikolog, dil terapisti gibi belirli bir alanla sınırlı olarak değil, otizmden kaynaklanan tüm sorunlara hakim, genelleme yapabilen bireyler olmalı ve bütünleştirici bir çalışma sistemi uygulamalıdır.
Alev Girli
Yardımcı Doçent Doktor

PECS Görsel İletişim Sistemi
PECS sistemi Amerikalı psikolog Andy Bondy ve konuşma terapistiLoriFrost tarafından geliştirilmiştir. Bu yöntem, iletişimi bir büyüğün yönetmesi yerine çocuğun başlattığı ve lider olduğu, çocuğa istediği bir nesneyi elde etmek için, o nesneyi resmiyle değiş tokuş etmeyi öğreten bir yöntemdir. Konuşamayan ya da kelime hazinesi olup da düzenli ve anlaşılır şekilde iletişimde bulunmayan her çocuğa öğretilebilir. Örneğin, içecek bir şey istediğinde onun resmini bir büyüğe verip ondan içeceğini almayı öğrenir. Bu değiş tokuş formülü ile birisine yaklaşma ve onunla etkileşim gibi iletişim için gerekli beceriler kendiliğinden öğrenilmektedir. Bu sistem çocuğun bulunduğu her yerde öğretilmektedir.

Eğitim sistemi altı aşamaya ayrılmıştır. İlk başta gereksinimini tek bir resimle anlatan öğrenci, değişik resimleri ayrımsamayı ve diğer aşamalara geçildikçe karmaşıklaşan cümleler kurmayı öğrenir. Resimler ve cümleler taşınır bir cırtcırtlı kitaba konmaktadır. Bunun amacı çocuğun istediği zaman, istediği yerde yeni bir cümle kurarak iletişime girmesidir. PECS sistemi arkadaşlar arasında iletişim, sırasını bekleme ve oyun oynama becerilerini geliştirmek amacıyla da kullanılır.

Amerika Birleşik Devletleri’ nin Delaware eyaletindeki Otizm Projesi, PECS sistemi ile bir seneden fazla eğitim gören çocukların %76’ sının, bu sistemi iletişim amaçlı kullandıklarını ya da konuşmayı kullanmayı artırdıklarını tespit etmiştir. Bu araştırmada PECS sistemi ile çocukların konuşmayı da öğrenebildikleri, kendilerine göre kolay bir iletişim yöntemi kullandıkları için onların daha sakin ve mutlu oldukları görülmüştür.

Sosyal Öyküler 
Sosyal öyküler, eğitimci CarolGray tarafından otistik özellikleri olan çocukların eğitiminde kullanılmak üzere 1991 yılında geliştirilmiştir. Sosyal öyküler hazırlanırken, okuma – yazma bilen çocuklarda basit cümlelerden, okuma – yazma bilmeyen çocuklarda da resimler, semboller ya da fotoğraflardan yararlanılarak öyküler hazırlanır. Hazırlanan öyküler; çocuklara, sosyal ortamlarda ne yapmaları gerektiğini anlatır. Sosyal öyküler ile öğrenen çocuk, öykünün sahibi olmalı, öykü onun için yazılmış olmalıdır. Bu öykülerin çoğu sosyal davranışın içindeki “nasıl” ı ve bazı “neden” leri açıklamaktadır. Her öykü; çocuğun anlamakta güçlük çektiği durum hakkında detaylı bilgi vererek başlar. Sonra öykünün nerede geçtiği, kimlerin olduğu, çekilen zorluğun doğası ve gerçek yaşamda ne olduğu dahil edilir. Öyküler; tanımlayıcı ve anlatıcı (ne olduğunu ya da olacağını ve nedenlerini anlatan), geniş açı ve genelleyici (bazı durumlarda insanların ne hissettiğini ve nasıl tepki verdiğini anlatan), yönetici (herhangi bir durum içinde ne olması gerektiğini anlatan) olmak üzere üç cümle çeşidinden oluşur.

Özellikle “genelde” “yapmayı, etmeyi deneyeceğim” sözleri cümlelerde kesin sözler yerine tercih edilir. Bunun sebebi hata veya istisnaya da yer vermektir. Çünkü otistik özellikleri olan çocuk söyleneni anladıktan sonra kuralda yapılacak bir değişikliği anlamakta çok zorlanır.

Hanen Metodu 
Bu program dil ve konuşma gecikmesi olan çocuklara, onlarla en çok vakit geçiren ebeveyn ve diğer büyüklerin eğitilerek, çocukların iletişimi öğrenmelerinde başlıca rol almalarını sağlamak üzere hazırlanmıştır. Çocuğun iletişimde lider olmasına izin verilir. O, gözlenir, beklenir ve dinlenir. Onunla yüz yüze olunur, ilgileri takip edilir ve ilgisini çekebilecek durumlar yaratılır. İletişim kurulurken iletişimin karşılıklı olmasına dikkat edilir. Etkinliklerde çocuğun sevdiği oyuncaklar kullanılır. Günlük herhangi bir durum, sevilen bir etkinliğe dönüştürülür. Çocuğun ihtiyaçlarının önceden tahmin edilmemesi gerekir. Sosyal rutinler kullanılır. Kullanılan dil ve davranışlar çocuğa göre düzenlenir. Dil, çocuğun anlayacağı şekilde uyarlanır. Ortak dikkat kurulmaya çalışılır. İletişime dil ve deneyimler katılır. Nesneler isimlendirilir, mimik ve hareketler kullanılır, yavaş olunur, anahtar kelimeler abartılır. Konuşmaların konu ve içeriği çeşitlendirilir. Çocuğun oyunları zenginleştirilir.

Duyu Bütünlemesi Terapisi
Duyu organlarımızla gelen bilgilerle, çevremizi ve kendimizi algılarız. Dokunma, tat alma, koku, görme, işitme, proprioseptif (kas eklemler ve bağ dokusu ile algılanan pozisyon duyusu) ve vestibüler (iç kulaktaki duyu organı ile algılanan , hareket, denge ve yerçekimi ile ilgili mesajları alan) duyular aracılığıyla alınan uyaranlar ile merkezi sinir sistemine pek çok bilgi iletilir.

Merkezi sinir sistemimiz, beyin ve beynimizin vücudumuz ile ilişkisini sağlayan omurilikten oluşur. Görevi; iletilen bilgileri organize etmek, gelen bilgiler arasında bağlantı kurmak ve parçalardan bir bütün oluşturmaktır. Bir tek duyudan alınan mesajlar öğrenmemiz için yeterli değildir. Çeşitli duyuların sağladığı bilgiler arasında ilişki olmalıdır. Örneğin; dokunma duyusu ile alınan mesajlar görmeye, görme duyusu ile alınan mesajlar dengeye ve vücudun farkında olunmasına, bu da öğrenmenin gerçekleştirilmesine yardımcı olur. Mesajlar arasında bağlantı kurulması, yani duyu bütünlemesi sayesinde beynimiz bizim çeşitli beceriler kazanmamızı ve öğrenmemizi sağlar.

Çocuğun ayakkabısını bağlamayı öğrenmesi için ayakkabı bağını görmesi, ona dokunması, kendi parmak hareketlerini kontrol edebilmesi, kendine anlatılanları dinlemesi, dengesini bozmadan çömelerek belli bir pozisyonda ayakkabısını bağlaması gerekmektedir. Bu da yukarıda saydığımız duyuların çoğundan gelen mesajların birbiri ile bağlantısının yani duyu bütünlemesinin olmasını gerektirir.

Duyu Bütünlemesi Bozukluğu
Duyu bütünlemesi bozukluğu olan çocuklar algıladıklarını bütünleştiremezler ve parçalardan bir bütün oluşturamazlar. Otistik özellikleri olan çocukların çoğunda duyu bütünlemesi bozuklukları görülür.

Vestibüler uyaranları bütünleme güçlüğü yaşayan çocukların, günlük yaşamda yerçekimine güvensiz ve savunmacı davranışlar geliştirdiği görülür. Örneğin, merdivenin son basamağından atlayamaması, kaldırım taşı üzerinde yürüyememesi, merdiven korkuluğuna sıkıca tutunmadan inip çıkamaması, oturduğu sandalyenin başkası tarafından hareket ettirildiğinde aşırı derecede korkması gibi.

Dokunsal uyaranları bütünleme güçlüğü yaşayan çocukların savunmacı olmasına örnek olarak; eline su damlası düşmesi ile diken batmasına birbirine yakın tepkiler vermesi, öpmek ve öpülmekten hoşlanmadıkları halde sıkıca sarılınmasından hoşlanmaları verilebilir.

Otizmde Duyu bütünlemesi terapisi
Tek başına bir eğitim yöntemi değildir. Duyu algılamalarında farklılık olan otistik çocukların, doğru tepkileri verebilmeleri, kendilerini tanımaları, bulundukları mekân içinde kendilerini algılamaları, çevrelerinin farkında olmaları ve hareketlerini kontrol edebilmeleri sağlanarak, öğrenme için gerekli ortam hazırlanır. Duyu Bütünlemesi Terapisi, dört yıllık bir yüksek öğrenim programını tamamladıktan sonra konusunda lisans üstü eğitim, seminer ve sertifika programlarına katılmış, bu konuda deneyimli uğraşı terapistlerince uygulanır. Özel tekniklerle, otistik özellikleri olan çocuğun gereksinimleri doğrultusunda duyuları uyarılarak beynin mesajları organize etmesine yardım edilmektedir. Bunun için geniş bir oda içinde çeşitli büyüklükte terapi topları, silindir şeklinde yastıklar, tavandan asılan serbest sallanan salıncaklar, altına tekerlekler yerleştirilmiş platformlar kullanılabilir. Çocuğun yaşına uygun ve eğlenceli çeşitli fiziksel etkinlikleri içeren tedavide, uğraşı terapisti ortamı kontrol ederken, çocuğun kendi yaptıklarını kontrol etmesi beklenir. Uğraşı terapistlerinin uyguladığı teknikler arasında, çocuğun vücut pozisyonunu değiştirme, sallama, yuvarlama, fırlatma, üstüne binme, döndürme gibi etkinliklerin yanı sıra, çocuğu pamukla dokunarak uyarma, çocuğu ovma ve fırçalama gibi direkt dokunsal uyaranlar verilmesi de vardır.

Montessori, Portage Eğitim Programları
Dr. Maria Montessori tarafından geliştirilen ve engelli ya da engelli olmayan çocuklar için de kullanılan bu yöntem, otistik özelliği olan çocuklar için uygulanabilen bu okul felsefesi ve eğitim yöntemi; çocuğu öğrenme etkinliklerinin merkezi ve lideri olarak görür. Montessori yöntemi, eğitimin doğal bir süreç olduğunu vurgular ve çocuğun kendi iç sesini dinleyerek hareket edeceğine, böylece hem kendi kendini denetlemeyi hem de öğrenmeyi gerçekleştireceğine inanır. Montessori yöntemini uygulayan özel eğitim okullarında, otistik özellikleri olan çocuklar ve diğer gelişimsel bozuklukları olan çocuklar engelli olmayan akranları ile birlikte aynı ortamda bulunurlar.

Otizm ile İlgili Biyolojik ve Tamamlayıcı Yöntemler
İşitsel Bütünleme

Kulak Burun Boğaz uzmanı Dr. GuyBerard tarafından işitsel işlemleme problemi olan bireylere yardımcı olmak için geliştirilmiş bir yöntemdir. Dr. Berard normal işitmeye sahip olan ancak, bazı frekanslarda işitme yeteneği, diğerlerinden daha hassas olan kişilerde işitsel işlemleme sorunu olduğunu düşünmektedir. Otistik özellikleri olan çocuklarda görülebilen bazı seslere aşırı hassasiyet, elleri ile kulaklarını kapatma gibi davranışları bazı frekanslardaki işitme yeteneğinin diğerlerinden daha hassas olması ile açıklamaktadır.

İşitsel bütünleme terapisiAudiokinetron adı verilen, bir müzik kaynağından (kaset, CD) gelen sesleri alçak ve yüksek frekanslara göre ayırdıktan sonra kulaklıklar ile bireye ileten bir elektronik cihaz ile yapılır. Terapiye alınacak bireyin öncelikle odyogramı (işitme testi) elde edilerek işitsel yeteneği değerlendirilir. İlk odyogram ile aşırı hassas olduğu frekanslar belirlenir ve bu frekanslar dinletilen müzikten tamamen çıkarılır ya da kısmen azaltılır.

İkinci odyogram ile ilk beş saatlik dinleme sonrası işitsel hassasiyetin olduğu frekanslarda değişme olup olmadığına bakılır. Üçüncü odyogram tüm dinleme programı tamamlandıktan sonra tekrarlanır. Dr. Berard bu odyogramda işitsel hassasiyetin kaybolması gerektiğini bunun otistik özellikleri olan çocukların dinleme ve öğrenme yeteneğini olumlu yönde etkileyeceğini düşünmektedir.

Ancak yapılan bilimsel çalışmalarla otistik özellikleri olan çocukların dinleme ve öğrenme yeteneklerinde işitsel bütünleme tekniği sonrası kaydedilen spesifik değişikliklere rastlanmamaktadır. Gravel, elektrofizyolojik değerlendirmelerde, otistik özellikleri olan ve olmayan çocukların işitsel hassasiyetinde farklılık olmadığını ortaya koymuştur. Ayrıca, bu terapi sırasında hiperaktivite, sinirlilik gibi davranış bozukluklarının ortaya çıktığı da rapor edilmiştir.

Alerji ve Otizm 
Vücudun belirli bir maddeye ya da gıdaya karşı gösterdiği olumsuz reaksiyona alerji denir. Otistik özellikleri olan bazı çocukların alerjileri olduğu, bundan dolayı öğrenme ve davranış problemleri yaşadıkları iddia edilmektedir.

Alerjinin sık görülen bir çeşidi olan gıda alerjisi, bağışıklık sistemini de etkilemektedir. Bu tip alerjinin belirtileri arasında kusma, egzama, baş ağrısı,burunakıntısı,dudaklarda şişkinlik sayılabilir. Kulak ve yanaklarda kızarıklık,karında gaz ve şişkinlik, kabızlık, aşırı susama,düşük kan şekeri, göz civarında koyu halkalar,özellikle geceleri aşırı terleme,sık nezle ve burun akıntısı, şişmiş kızarık dudaklar,açıklanamayan döküntüler görüldüğünde otistik özellikleri olan çocukların ebeveynlerinin bir çocuk doktoruna başvurması gerekir.

Beyinsel alerji terimi; belirli bir maddeye olan hassasiyetin, beyine yapabileceği etkiyi belirtmek için kullanılmaktadır. Bu alerjik durum ya da hassasiyet beyin dokularının şişmesine ve tahriş olmasına yol açar. Bu durum toza karşı alerjik bir kişide burnun kızarmasına ve tahriş olmasına çok benzer; ancak beyinde dokuların şişkinliğini görmemiz imkansızdır, belirtiler öğrenmede ve davranışta kendini gösterir. Herhangi bir gıda maddesi alerjik olabileceği gibi, şeker gibi bazı gıdalar davranış bozukluklarına yol açan şüpheliler listesinde yer alabilir. Bu davranış bozuklukları ruh halinde oynamalar, akılcı olmayan davranışlar, huysuzluk, uyku bozuklukları, sinirlilik hali gibidir.

Besinlerin yanında bazı maddeler de alerjik reaksyiona neden olabilir. Hiperaktiviteye (aşırı hareketlilik), fosfatlar ve renk vericiler gibi besin katkı maddelerinin yol açtığı düşünülmektedir. Küfler, kimyasal maddeler, parfümler de alerji yapabilmektedir. Kurşun ve alüminyum gibi ağır metal zehirlenmelerde de otizme benzeyen davranış ve öğrenme problemleri de görülmüştür.

Bazı gıdaların alınması ile bağışıklık sistemini etkilemeyen, ancak yine vücudun reaksiyon göstermesine neden olan durumlar da ortaya çıkar. Buna vücudun o gıdayı tolere edememesi (örneğin sütün içindeki şekere yani laktoza hassasiyet gibi) denir.

Gluten-Kazein İçermeyen Beslenme
Literatüre göre, bu konu ile ilgili yapılan araştırmalar ve ebeveynlerin tecrübeleri, bazı otistik özellikleri olan çocukların buğday ve sütten elden edilen proteini sindiremediklerini iddia etmektedir. Gluten buğday, yulaf, çavdar ve diğer tahıllarda bulunur. Kazein ise sütte bulunan protein çeşididir. Süt ve tahılların dışında başka besinler de sorun yaratabilir ve çoğu zaman bunların sayısı birden fazla olabilir. Yiyeceklere ve kimyasal maddelere karşı toleranssızlığı saptamada bazı testler diğerlerinden daha etkindir. Hangi testlerin en uygun olduğunu saptamak dikkatli bir araştırmayı ve alanında uzman olan bir doktora danışmayı gerektirir. Bir doktorun gözetimi altında şüphelenilen besin ya da besin grubunu belirli bir süre için çocuğun diyetinden çıkararak ya da dönüşümlü olarak vererek duyarlılığı olan yiyecekler saptanır. Bu iş evde yapılabilir ve gerekli zaman ile yiyeceğe harcanan paranın dışında başka bir şey gerektirmez. Yiyeceklere karşı hassasiyetin sinir sistemini nasıl etkileyeceğini bilen bir uzmandan öğrenilerek uygulanması tercih edilmelidir.

Vücutta Maya ve Mantar Tedavisi
Candidaalbicans probleme yol açacak mantar çeşitlerinden biridir. Candidaalbicans ile otizm arasındaki olası bağlantı, tıp dünyasında bir tartışma konusudur. Bazı doktorlar aşırı miktardaki mantarı veya bünyesinde bununla ilgili olarak bulunan organizmaları azaltmak suretiyle bu çocuklara yardımcı olduklarını iddia etmektedirler. Dışkı analizi çeşitli mantar türlerini ortaya koyabilir. Her tür aşırı mantar çoğalması vücudun çeşitli işlevlerinde sorunlara yol açabilir.

Candida mayaya benzeyen ve normal olarak vücutta bir miktar bulunan bir mantardır. Uzun süren antibiyotik ya da hormon tedavisi mantarın çoğalmasına neden olur. Diğer olası nedenler şunlardır: Bağışıklık sistemini baskılayan ilaç tedavisi, herpes, su çiçeği, bağışıklık sistemini bozabilecek zehirli maddelere maruz kalma gibi. Mantar, vücutta şekerin olduğu ortamda daha rahat ürediği için, bazı ebeveynler çocuğun beslenmesinde şekeri en aza indirerek mantar enfeksiyonları ile başa çıkmaya çalışırlar. Mantarın aşırı üremesinin tedavisinde normalde mantar ilaçları verilir. Kantaron, sarımsak ve birtakım başka doğal kaynaklı formüllerin kullanımı mantar tedavisini desteklemektedir. Mantarı öldüren ilaçların verilmesi ile birlikte, içinde şeker ve mayanın bulunmadığı bir beslenme şekli de önerilir.

Vitamin Tedavisi
Vitamin tedavisinde, vücut metabolizmasını normal hale getirmek amaçlanır. Bu tedavide çocuklara özellikle yüksek dozda B6 magnezyum minerali verilir. B6 vitamininin işlevi proteinin sindirimini kolaylaştırmaktır. Çalışmalar, B6 vitamininin beyin dalgalarının ve idrar kimyasının normal hale gelmesine yardımcı olduğunu, hiperaktiviteyi kontrol ettiğini, bağışıklık sistemini güçlendirdiğini ve alerjik reaksiyonların etkilerini azalttığını göstermektedir. Magnezyum, kemik oluşumunu destekleyen, sinir ve kas hücrelerinin bakımını sağlayan ve vücuttaki enzimlerin çalışmasını arttıran bir mineraldir. Metabolizma yönünden, bu ikisi diğer vitamin ve minerallerle alınmalıdır. Vitaminlerin etki göstermesi 60-90 gün sürer. Bu süre içinde çocukların ve ailelerin sabırlı olmaları ve tutarlılık göstermeleri gerekir. Önemli bir konu da, ilacın dozudur. Herhangi bir vitamin tedavisine başlamadan önce bir uzmana danışılmalı ve araştırma yapılmalıdır.

Kullanımda sözü geçen diğer takviyeler de şunlardır: Folik asit, A vitamini, yağlı asitler, C vitamini, çinko, dimetilglisin (DMG), trimetilglisin (TMG) ve melatonin. Teknik bir isme sahip olan dimetilglisin aslında bir besin maddesidir. Çocuklarına DMG veren ailelerden alınan bilgiler doğrultusunda; konuşma, göz teması, sosyal davranış ve dikkat süresi alanlarında iyileşme ve hareketlilikte artış olduğun iddia edilmektedir.

Sekretin
Sekretin hormonunun en iyi bilinen işlevi, sindirim için gerekli olan bikarbonat ve enzimlerin pankreastan salgılanmasını sağlamaktır. Otizmin belirtilerini yok etmek için, vücuda sekretin hormonu verilmesi ile otizmin belirtilerinden sorumlu olduğu tahmin edilen gıdadan gelen peptidlerin, daha kolay parçalanacakları düşünülmüştür. Ancak bu maddenin vücuttaki diğer sistemleri nasıl etkilediği bilinmemektedir.

Hiperbarik Oksijen Tedavisi
Dışavurumcu Sanat Tedavileri
Dans ve Hareket Terapisi

Bu yöntem kendini ifade etmek için hareketi ve dansı kullanır. İlişkileri ve iletişimi geliştirmek, dışavurum ve duygusal gelişimi anlamaya yarayan bir tedavi yöntemidir. Bir dans terapisti, hareket içindeki manâ ve anlamı görmek ve yorumlamak üzere eğitim almıştır. Bu anlayıştan hareket eden terapist çalıştığı bireyle beraber vücudu, hareketleri, sesleri ve sözcükleri kullanarak onlarla ilişki kurar. Empati sadece sözcüklerle değil, destekleyici hareketlerle de gösterilir. Müziğin akışı içinde daha özgür hareket etmeye başladıkça, karşılarındaki insana yöntemlerinden mevcut sınırlarının dışına çıkabilecek olan otistik özellikleri olan bireyin, bu sayede karşılıklı güveni ve birbirinden öğrenmeyi pekiştirebileceklerini göreceklerdir. Otizmi olan bireyler duygusal dünyalarını fark etmekte, onu anlamakta ve idare etmekte zorlanır. Terapist ise hareketlerin ve duyguların birbirlerine bağlı olduğunu bilerek yola çıkar ve bireyin değişik hareketlerin içeriğini tecrübe etmesini destekler. Bunun yanında çok yavaş ya da hafiften başlayıp çok hızlı ya da ağıra kadar geniş bir yelpaze içinde ifade edilmekte zorlanılan duygunun dışarı çıkmasına yardım eder.

Müzik Terapisi
Müzik dinleyerek, müzik aletleri kullanılarak müzik terapistleri tarafından uygulanan terapi yöntemidir. Müziğin çeşitli özellikleri dikkate alınarak geliştirilmiştir.

Bu özellikler; dikkat çekici olması, tekrarı eğlenceli hale getirmesi, kişilerin müziğe kolayca adapte olmaları, hafızaya olumlu katkıları, vücut hareketini motive etmesi, sözel ve bedensel iletişimi ortaya çıkarması, her yaş ve yetenekteki bireylere uygulanabilmesi, duyguyu hafızaya eklemesidir.

Otistik özellikleri olan çocuklarda müzik terapisinin kazançları : 

  • Duygusal, sosyal fonksiyon bozukluğunun düzeltilmesine yardım eder: Göz kontağı kuramayan, yaşıtları ile ilişkiden kaçınan, toplumdan izole olmak isteyen çocukta bu engeller aşılır, çocuk dış dünyaya yöneltilir. Kullanılan müzik aleti aracılığı ile terapist çocuk ile köprü kurar. Bu zil, davul, piyano veya ksilofon olabilir.
  • Sözel ve bedensel dilin kullanımını arttırır: Müziğin farkına varmaları ile iletişim istekleri artar, sözel iletişim kurabilen otistik özellikleri olan çocuklarda konuşma isteğini artırır.
  • Algı bozukluğu ve motor fonksiyon bozukluğu nedeni ile görülen karakteristik davranışları azaltır: Müzik aleti kullanımı ile çocuğa görsel, dokunsal ve işitsel uyaranlar birlikte ulaşır. Bu uyarılma çocuğun ince ve kaba motor gelişimini etkiler, kendisinin farkına varmasını kolaylaştırır, zarar verici davranışlardan uzaklaştırır.
  • Kendini ifade etme yeteneği ve başarı duygusu artar: Müziği kullanarak kendisini ifade eder. Böylece çocuğun iletişim sorunları giderilir. Müzik aletleri çalmak ya da şarkı söylemek çocuğun başarı duygusunu artıracaktır.


Sanat Terapisi
Sanat şemsiyesi altındaki herhangi bir tedavi yönteminin ana amacı estetik yönün yaşanması ve ortaya çıkabilmesi için güvenli ve yargılamayan bir ortamın oluşturulmasıdır. Sanatsal faaliyetin doğası, aktif şekilde bir nesne ile uğraşmayı, risk almayı ve şahsın kendini ifade etmesini içermektedir. Sanat yapılırken; bilişsel gelişim, şekiller ve hacimden, duyular ise renkler, kokular ve dokulardan, fiziksel koordiasyon, genel süreçten fayda görür. Böylelikle, hem estetik farkındalık gelişmekte hem de çeşitli beceriler elde edilmektedir. Sanat, çocuğu cesaretlendirerek, onu teşvik ederek, iletişim yolunu açar. Ayrıca duyguların ortaya çıkabileceği bir ortam yaratır.

Drama Hareket Terapisi
Bu yöntem otizmi olan insanlara birbiriyle çatışmadan, güvenli bir alanda kendilerini hareket tiyatro ve oyunla ifade etmelerini sağlar. Konuşması kısıtlı veya hiç konuşmayan insanların türlü iletişim yollarının kabul edildiği bir ortamda bireyin ifadesinin duyulması, kabul görmesi ve cevap verilmesi, bireye güçlenme duygusu yaşatır. Sanat yolu ile duygusal zorlukların başkalarına zarar vermeyecek şekilde ifade edilmesi teşvik edilir. Bazen normal olmayan davranışlar da yaratıcı çeşitli hareketlere yönlendirilerek, topluma uyacak şekilde değerlendirilir. Terapinin bir yanı da bireyin kendi yaratıcı kapasitesine ulaşmasına yardım etmektir. Bu, soyut anlama kabiliyeti gerektireceği için her otizmi olan bireyle yapılamaz; ama bu gibi durumda başka bir kendini ifade etme yöntemi araştırılır. Oyun yöntemleriyle nesneleri araç olarak kullanarak insanla ilişki kurmak öğretilir. İnsanlara güvenmeyi öğrenmek ve onlarla olumlu şekilde ilişkiye geçebilmek en baş amaçlardan biri olmakla beraber bireyin seçimi her zaman saygı görür ve desteklenir.

Alternatif Tedavi Yöntemleri
Aromaterapi

Fiziksel ve ruhsal sağlığı iyileştirmek amacı ile bitki özü içeren yağların tedavi amaçlı kullanımıdır. Değişik bitkilerden elde edilen bitki özleri içeren bu yağların çeşitli formlarda koklanması ve vücuda uygulanması ile psikolojik ve fizyolojik etkileri olduğu bilinmektedir. Bu yağlar özelliklerine göre uyarıcı, dinlendirici, sakinleştirici ve gevşetici etkiler ortaya çıkarabilirler.

Otistik özellikleri olan çocuklarda duyu bütünlemesi problemi görüldüğünden bu çocuklar, uyaranları algılama ve organize etmede sorunlar yaşarlar. Aromaterapide koku alma duyusunun amaca yönelik uyaranlarla doğru ortamlarda uyarılması ile istenen davranışların ortaya çıkarılması sağlanır. Yapılan uygulamalarda aromaterapinin olumlu etkileri ortaya konmakla beraber otistik özellikleri olan çocukların beklenenden az ya da fazla cevaplar vermesi özelliği nedeni ile dikkatli davranılması gerektiği belirtilmektedir.

Uyarıcı özelliği bilinen nane özü içeren yağlar sınıf içi etkinliklere gösterilen ilgiyi artımakta, gevşeme ve sakinleşme özelliği olan portakal çiçeği, sandalwood gibi yağlar onların öğrenmeye hazır duruma gelmelerini kolaylaştırmaktadır. Örneğin, ellerini lokalize etmekte güçlük yaşayan bir çocuğun elleri, nane özlü yağ eklenmiş su spreyi ile uyarıldığında görme duyusunun yardımı olmadan, ellerinin yerini bulması kolaylaştırılarak, kendi farkındalığının artması sağlanmıştır.

Sınıf içinde ellerine tükürerek sürekli olarak oğuşturan ve ortama olan ilgisini yitiren başka bir çocukta ise sakinleştirici etkisi olan neroli yağı damlatılarak ellerini ovmasına izin verilmiş, çocuğun dersin devamını daha sakin bir şekilde izlediği ve istenmeyen davranıştan vazgeçtiği gözlenmiştir. Sözel ifade yeteneği olmayan aynı çocuk, daha sonraki derslerde yüz ifadesi kullanarak yağ istediğini belirtmiş ve sınıf içindeki etkinliklere daha sakin bir şekilde katıldığı gözlenmiştir. Aromaterapi bu konuda eğitim almış bir uzman tarafından uygulanmalıdır.

Refleksoloji
Bu yöntem; hastalık, kaza, stres gibi etkenlerle vücudun yaşamsal enerji yolları bloke olduğu için, vücut fonksiyonlarının engellendiği felsefesine dayanır. Refleksoloji vücuttaki doğal enerji akımını restore ederek iyileşmeyi hızlandıran bir yöntemdir.

Refleksolojist parmakları ve ellerini kullanarak ayak tabanındaki çeşitli noktalara basınç uygular. Bu, basınç merkezi sinir sistemini uyararak blokları açmak, normal enerji akımını tüm vücuda yaymak ve gerginlikleri gidermek yolu ile vücudun kendisini iyileştirmesini hızlandırır.

Refleksoloji kişiyi bir bütün olarak tedavi eder, sadece belli bir belirtiyi tedavi etmez. Bu nedenle pek çok sorunda uygulanabilir. Bunlar arasında kronik ve akut ağrılar, spor yaralanmaları, uyku bozuklukları, strese bağlı olarak ortaya çıkan bozukluklar ve otizm sayılabilir. Refleksolojinin uygulanmasından sonra yapılan tıbbi test ve gözlemler sonucunda depresyon ve anksiyetenin azaldığı, hemoglobin seviyesinin yükseldiği, kan basıncının normalleştiği gibi olumlu etkileri ortaya koymuştur.

Bu değişikliklere refleksoloji ile ulaşılması aşağıda özetlenen davranışlar ile olmaktadır:

  • Endorfin üretiminin uyarılmasını kontrol ederek ağrıyı kontrol etme,
  • Derin kas gevşemesi sağlayarak stres ve gerginliğin azalması,
  • Vücuttaki derin duyunun (proprioseption) uyarılması ile diğer sistemlerin harekete geçmesi,
  • Otonomik sinir sistemi üzerinde uyarıcı ya da baskılayıcı etkiler,
  • Kan ve lenfatik dolaşımın hızlandırılması.

Otizm de refleksolojinin uygulandığı alanlardan biridir. Otistik özellikleri olan çocuklarda sindirim sistemi, dalak, omurilik ve beyin alanları üzerinde çalışılması önerilir. Duygusal ve davranışsal problemlerin yanı sıra otistik özellikleri olan çocuklarda görülebilen bazı bağırsak problemleri; mide bağırsak duvarının incelmesine ve yabancı maddelerin bağırsak içine girmesine sebep olur. Literatüre göre, bu toksin maddeler, mide bağırsak yolu ile kan dolaşımına dahil olarak beyin fonksiyonunu etkiler. Bağırsak fonksiyonlarının artırılması ile vücudun toksinlerden arındırılması, karaciğer ve bağışıklık sisteminin fonksiyonlarının arttırılması ile beynin fonksiyonunun iyileştirilmesi, vücudun ruhun ve zihnin uyumunu sağlar

Hipoterapi
Hayvanlar ve insanlar arasındaki pozitif ilişkinin tedavi edici olarak kullanılmasıdır.Ata binmenin engelli çocuklarda pek çok becerinin kazanılmasında yararlı olduğu değişik çalışmalarda ortaya konmuştur. Otistik özellikleri olan çocuklara yönelik ata binme programları olan merkezler pek çok ülkede yararlı çalışmalar yapmaktadır.

Otistik özellikleri olan çocuklarda ata binme terapisinin yararlı olduğu alanlar: Konuşma ve dil gelişimi, ince ve kaba motor gelişimi, motor planlama becerileri, kısa ve uzun dönem hafıza gelişimi, çevre ve kendilerinin farkında olma yetenekleridir. Ayrıca bu terapi göz kontağı kurabilme yeteneğini de artırır.
Yunuslarla Terapi
Yunuslar ve insanlar arasındaki fiziksel kontağın fizyolojik ve psikolojik açılardan olumlu etkileri araştırıldığında normal çocuklardan farklı eğitime ihtiyacı olan engelli çocuklarla ilgili çeşitli alanlarda başarılı sonuçlar alınmıştır. ABD, İsrail, Avustralya, Portekiz ve Meksika da bu konu ile ilgili çeşitli merkezler çalışmalar yapmaktadır.

Yunuslarla oyun terapisi yönteminde, çevresindeki dünya ile iletişim kuramayan çocukların yunuslarla kolayca iletişim kurdukları gözlenmiştir. Bu özellik onların eğitiminde kullanılmaktadır. ABD’ de bu konuda çalışmalar yapan eğitim psikolojisi profesörü David Nathanson, yunus balıkları ile yüzmenin otistik özellikleri olan çocuklarda endorfin salgısını etkilediğini, bağışıklık sistemini uyararak T hücrelerinin (vücudumuzun savunma hücreleri) üretimini hızlandırdığını belirtmektedir.

Prof. Nathanson insanlardaki fiziksel limitasyon ve engellerin yunus balığının doğal sonar sistemi ile algılandığını, özellikle şişe burunlu yunusların otistik özellikleri olan çocuklarla birlikte terapide kullanılması ile olumlu sonuçlar alındığını belirtmektedir.

Yunus balıkları ile yüzme tek başına otistik özellikleri olan çocukların iletişim kurmalarını kolaylaştırdığı gibi, formal bir eğitim sistemine paralel olarak motivasyon amaçlı da kullanılabilmektedir. Bireysel eğitim alan çocuk bu eğitimde kazandığı başarılar için yunusla yüzme ile motive edilir.

Bilgisayar Programları
Otistik çocukların konuşma gelişimi ve işitsel bütünleme fonksyionları için yazılmış bilgisayar programları mevcuttur. Bilgisayarda resimler ve ikonlar standarttır. Her zaman aynı görünür ve üstüne tıklandığında aynı işlemi yerine getirirler. Ani değişikliklerin olmadığı kontrollü bir ortamda, otizmi olan bireyler güvenli bir şekilde sosyalleşmeyi öğrenirler. Çünkü fareyi tıklamak için sıra beklemek gerekir, bir kişinin yaptığını diğeri de görür, ve ikisi beraberce yaratıcı olabilirler. Bütün bunların olması için de otizmi olan bireyin mutlaka okuma yazma bilmesi ya da konuşabiliyor olması gerekmez. Birlikte geçirilen bu zaman hem öğretici hem de eğlenceli olabilir. Ayrıca otizmi olan spektrumda bazı bireyler, bilgisayar kullanımı ve bilgi teknolojisi konusunda kabiliyetli ve başarılı olup ilerde bu alanda çalışabilirler.

Karaniosakral Terapi
ABD’den osteopati doktoru John Upledger tarafından geliştirilmiştir. Bu yöntem terapistin ellerini kullanarak beyin-omurga sistemini değerlendirmesi ve fonksiyonunu arttırıcı teknikler uygulamasından oluşur.

Beyin-omurga sistemi beyin, omurilik, onları çevreleyen beyin omurilik sıvısı ile bu yapıları saran beyin omurilik zarından oluşur. Başımızdan kuyruk sokumuna kadar uzanır. Beyin ve omurilik sisteminin fonksiyonu, onları çevreleyen sıvı ve zardan etkilenir. Sistemin herhangi bir parçasındaki dengesizlik tüm sistemi etkileyen bozukluklara yol açabilir.

Kraniosakralterapi, beyin omurilik sistemini saran zarın yapılarından duramaterde çeşitli nedenlere bağlı olarak gerginlik olabileceği ve bu gerginliğin terapistin ellerini kullanarak uygulayacağı tekniklerle azaltılması ya da giderilmesi ile tüm sistemin fonksiyonunun iyileştirilebileceği esasına dayanır.

Kaza ya da travmaya bağlı olarak ortaya çıkan boyun, sırt, bel ağrıları, stres ile ilgili fonksiyon bozuklukları (uykusuzluk, baş ağrısı), el –göz koordinasyonu problemleri, siyatik ve çeşitli nevraljiler,baş dönmesi, disleksi ve otizm, kraniosakral terapinin uygulandığı alanlar arasındadır.

Otizmin nedenleri arasında sayılan viralenfeksiyonlar ve aşı reaksiyonlarında ortaya çıkan biyokimyasal değişikliklerin çocuğun gelişimi sırasında beyin-omurilik sisteminin gelişimini de etkilediği düşünülmektedir. Beyin–omurilik zarının yapılarından duramaterin esneyebilme, büyüyebilme özelliğini kaybetmesi ile beynin fonksiyonlarının etkilendiği, normal beyin-omurilik gelişiminin tamamlanmadığı düşünülmektedir.

Dr. Upledger otistik özellikleri olan çocuklarda zara esneklik kazandırılmasına yönelik terapi teknikleri ile parmak emme, başını masaya vurma gibi bazı istenmeyen davranışların giderilebildiğini belirtir. Ayrıca duygusal ve davranışsal açıdan da terapi sonrası olumlu davranış
mmodelleri geliştiğini ortaya koymaktadır. Terapi beyin-omurilik sisteminin gelişimini tamamlanacağı yaşa yani çocuk büyüyene kadar devam etmelidir.
Hidroterapi
İnsan vücudunun dörtte üçü sudur. Yerçekiminin kısmen ortadan kalktığı, insan vücuduna sürekli sıcacık dokunan ve minerallerle etkileyen bir ortam, zihinsel ve fiziksel engelli çocukların eğitimi ve gelişimi için çok önemli bir fırsat, eşsiz bir yöntemdir.

Homeopati
Alternatif tıp yöntemleri arasındadır ve yaklaşık 200 yıllık bir geçmişi vardır. SamuelHahneman adlı Avrupalı bir doktor tarafından geliştirilmiştir. Sıtma tedavisinde kullanılan kinin ilacının sağlıklı kişiye verildiğinde ateşe yol açtığını gözleyen Dr. Hahneman hastalık belirtisini ortadan kaldırmak için kullanılan ilacın o hastalığın belirtilerine sebep olduğu ilkesi ile homeopatinin temelini atmıştır. Kinin ilacını su ile karıştırıp çalkalayarak, içindeki yabancı maddelerden arındırmaya çalışırken, elde ettiği solüsyonun kininden daha etkili bir ilaç olduğunu keşfetmiştir. Bu felsefe, batı tıbbına aykırı olmakla beraber geliştirilerek çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Homeopatik ilaçları kullanan uzmanlar, vücudumuzun ilaçlardan iki şekilde etkilendiğini düşünürler. İlacın vücut üzerindeki fizyolojik etkisi ve vücudun ilaca cevabı; belirli bir etkiyi yaratması için başvurulan ilacın yüksek konsantrasyonunun organlarda toksik belirtilere neden olacağını, ancak düşük dozlarda toksik etki yaratılmadığından daha tedavi edici olduğunu iddia ederler.

Homeopatik ilaçlar mineral, hayvan ve bitkilerden elde edilen, sulandırılmış, toksik olmayan ve pahalı olmayan ilaçlardır. Otistik özellikleri olan çocuklarda beynin kan akımının bazı bölgelerde daha az olduğu saptandığından, bu bölgelerin daha az fonksiyonu olduğu düşünülerek bu akımı artırmak amacıyla çeşitli homeopatik ilaçlar kullanılmaktadır.İLETİŞİM

Otizm Vakfı Otizmde Cinsel Gelişim

Yrd. Doç. Dr. AYTEN UYSAL
ANADOLU ÜNİVERSİTESİ ENGELLİLER ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ

Cinsel Gelişim
İnsan birbiriyle etkileşen ve birbirleriyle paralel gelişen bazı gelişim boyutlarıyla bir bütündür.
Bedensel, zihinsel, duygusal, sosyal ve cinsel gelişim alanları bu boyutları oluşturur.
Hiçbir gelişim alanı diğerinden öncelikli düşünülmemelidir. Unutulmamalıdır ki insan tüm gelişim alanlarında paralel gelişim gösterdiğinde kendini gerçekleştirebilmektedir.
Cinsiyet rolünün kazanımında çocukların geçirdikleri psikoseksüel gelişim evrelerin de etkisi bulunmaktadır.
Freud ‘a göre Beş psikoseksüel gelişim dönemi var

  • Oral dönem
  • Anal Dönem
  • Fallik Dönem
  • Latent (Gizil) Dönem
  • Genital Dönem

 

Oral dönem (0-18ay): Bu dönemde ilk zevk alınan bölge ağızdır. Emme, çiğneme, ısırma çocuğun oral olarak ilk eylemleridir. Açlık ve susuzluk gibi gereksinimlerin anne memesiyle gideriliyor olması hoşnutluk verir. Bunlar çocuğun ilk zevkleridir. Bu dönem zeka gelişiminde de duyu-devin dönemi olarak adlandırılır. Bu dönemde duyulara yönelik gerçekleştirilen eylemler çocuğun pek çok zihinsel
yapı oluşturmasına da hizmet eder. Bu dönemde temel gereksinimlerin giderilmesi çocukta temel güven duygusunun ve bağımsız kişiliğin gelişmesinde önemli bir etken olarak görülmektedir. Temel gereksinimlerin giderilmemesi ya da aşırı doyurulması güvensizlik, bağımlı kişilik, sürekli alma isteği, ağızla ilgili olumsuz alışkanlıkların (parmak emme, tırnak yeme, sigara tiryakiliği) gelişmesine zemin oluşturduğu belirtilmektedir.
Temel gereksinimlerin giderilmesi sırasında annenin tavrı ya da bakıcının tarzı da önemlidir.

Anal dönem (18-36.ay): Bu dönemde zevk alınan ikinci bölge anüs’tür. Çocuğa hoşnutluk veren beden kontrolüne yönelik girişimleri onun dışkısını kontrol etmesini sağlar. Bu kontrol çocuğun edilgenlikten bağımsızlığa geçmesini sağlayan ilk eylemdir. Çocuk çişini ve kakasını kontrol ederek tamamen yetişkine bağımlı yaşamını bir bağlamda da olsa sona erdirmektedir. Fakat bu ayrılma ve bireysellik çocuğun karmaşık duygular yaşamasına da neden olmaktadır.
Anal dönem zeka gelişiminde işlem öncesi dönemin, sembolik evresi olarak adlandırılmaktadır.
Çocuk duyu-devin dönemindeki kişi ve nesnelerle etkileşme duyu-girişimlerine dayalı olarak kişi ve nesnelerin sembolleri ile ilişkilendirebilmektedir.
Bu nedenle tuvalet eğitimi yapılırken annenin tavrı ve bakıcının tarzı çok önemlidir.
Uygun olmayan davranışlar çocukta inatlaşma, katı görüşlülük, aşırı düzen veya cimrilik gibi davranışların alt yapısını oluşturabildiği belirtilmektedir. Her şeyin yolunda gittiği bir eğitim süreci sonunda ise çocuğun uyumlu ilişkiler geliştirebilme, özerk, bağımsız, girişimci, kararlı ve iş birliği yapabilme yeteneklerinin gelişmesine yardımcı olunacağı ifade edilmektedir.

Fallik dönem (36-60.ay): Bu dönemde zevk alınan bölge cinsel organlardır. Çocuk bedenini tanıma ve kontrol altına alma girişimlerini bu dönemde de sürdürdüğünden cinsel organlarıyla oynama çocuğun sıkça yaptığı eylemlerdendir. Normal gelişim gösteren çocuklarda bu dönemde Oedipus ve Elektra karmaşasından söz edilmektedir. Çocuk hemcinsi ebeveyni ile özdeşim kurmaya çalışırken diğer yandan da ceza kaygısı hissettiğinden, ahlak dışı veya günahkar olarak yargılanma korkusu yaşamaktadır.
Fallik dönem zeka gelişiminde işlem öncesi dönemin, sezgisel evresi olarak adlandırılır. Çocuk zihinsel
olarak sıralama, sınıflama yapabilmekte, sembolik oyunlarla cinsel korunumun gelişimini yansıtmaktadır. Zihinsel performansı bu dönemin karmaşasını anlamlandırarak aşmasına yetmediği için sıkça soru sorarak netleşmeye çalışır. Bu nedenle bu dönem en çok soru sorulan dönemdir. Çocuğun soruları geçiştirilmeksizin sabırla ve anlayacağı dilden yanıtlanmalıdır. Bu dönemdeki çatışmaların,
karmaşanın halledilememesi suçluluk,cinsel yönelimlerinin bastırılması ile sonuçlanabileceği belirtilmektedir.

Gizil (Latent) dönem (6-11y): Bu dönemde cinsel konulara olan merakın azaldığı söylenmektedir.
Aslında önceki dönemlerde edinilenlerin pekiştirilme evresidir.
Çocuk kendi cinsine ilişkin toplumsal rolleri (kaşıt cins ebeveyne sevgi ile yönelim)yineleyerek dener.
Öğrendiklerinin farklı ortamlardaki (okul, oyun, akraba çevresi) geçerliliğini çevreden aldığı dönütlerle
sınar.Bu denemeler, öğrenmelerini pekiştirirken, uyarlama becerilerinin de arttırılmasına yarar. Gizlenmiş gözlemleme yoluyla farklı modellerle de özdeşimler kurmaya başlar.
Pekiştirme evresi olarak iyi değerlendirildiğinde önceki evrelere ilişkin edinimlerin desteklenmesi ve
eksiklerin telafi edilmesi için uygun bir dönemdir.

Genital Dönem   (11-18): Bu dönem ergenlik dönemini de kapsar. Çocuk fiziksel farklılığını anlamıştır ve değişmezliği kabullenmeye çalışır. İçinde yaşadığı toplumda cinsler arası ayırımcılık ne kadar az ise bu süreç o kadar kolaylaşır.Bu dönemde bir gruba dahil olma çok önemlidir.
Çocuğun kafasındaki ileriye dönük belirsizlik (gerçekçi amaçlar, meslek belirleme) bazen dahil olunacak grubun yanlış seçilmesine ve ya grup değiştirmesine neden olur.
Hemcinsi olan ebeveyni model alarak bağımsız bir yetişkin gibi karşı cinse olgun bir sevgi gösterimi sergilemeye çalışır.
Artık çocuğun ilgi odağı kendisi ve ailesi dışında bir kişi olmuştur. Aile ile ilgili çözümlenmemiş karmaşa varsa yeniden gündeme gelir.

OTİSTİK (+MR)ÇOCUKLARIMIZ İÇİN YENİDEN GÖZDEN GEÇİRELİM

Özel eğitime gereksinim duyan çocuklarda psikoseksüel gelişim açısından farklılıklar söz konusu mudur?
Sentilhes’e göre cinsellik kavramının gelişimi duygu ve aklın birlikte kullanımını gerektirir. Zeka düşünmeyi, yorum yapmayı, olaylar arasında ilişki kurmayı, seçenekler oluşturmayı, uygun tercihler yapmayı sağlar.
Cinsel gelişim, fiziksel gelişim ve olgunluğu temel alan eylemsel girişimlerin zihinsel kapasiteye göre
anlamlandırılmasıyla sağlanan cinse özgü duygusal ve sosyal gelişim alt yapısının oluşturulması anlamına geldiği söylenilebilir.

Özel eğitime gereksinim duyan çocuklarımızın eğitimlerini planlarken her zaman normal gelişim evrelerinde edinilmesi gerekenler rehber olarak kullanılmaktadır.
Genellikle özel eğitime gereksinim duyan çocukların gelişim evrelerinden aynı sıra ile ancak farklı süreçte geçtikleri fikri kabul edilmektedir. Bu zihin gelişimi için nasılsa cinsel gelişim içinde öyle ele alınmalıdır.
Bu bağlamda cinsel gelişimi anlamamızı sağlayacak psikoseksüel gelişim evrelerini yeniden gözden geçirerek neleri ne zaman öğretmemiz gerektiği konusunu gözden geçirelim.

Özel gereksinimli çocukta, Oral dönemdeki (0-18ay) gelişimi sağlayan emme, çiğneme, ısırma gibi ilk eylemlerin geciktiği ya da hiç gerçekleşmediği görülebilmektedir. Çoğu zaman Otistik (+zihin özürlü) çocukta duyusal algılara dayalı etkileşim girişimleri ve devinime dayalı ilişkilendirmeler de sınırlı kalmaktadır. Oral dönemdeki gelişimi sağlayan açlık ve susuzluğun anne memesiyle giderilmesiyle yaşanacak olan hoşnutluk yaşanamaya bilmektedir.

Beklenen temel güven,bağımsız kişiliğin gerçekleşememesi sürekli alma isteğinin, ağızla ilgili
olumsuz alışkanlıkların (parmak emme, tırnak yeme) görülme olasılığının artmasına neden olmaktadır. Bu dönemi normal gelişim özelliği göstererek geçiren otistik çocuklarımız erken tanılandıklarında avantajlı sayılabilirler.
Bu dönemdeki edinimlerin sağlanabilmesi için, ağızla yapılan girişimlerin zihinsel gelişimi destekleyici
denemelere dönüştürülmesi planlanabilir. Yumuşak ve yuvarlak hatlı sert nesneler; farklı renkle kodlanmış nesneler; tatlar; aynı renkte fakat farklı kokuyla eşlenmiş tatların denetilmesi gibi etkinliklere yer verilebilir.

Anal dönem (18-36ay) ikinci zevk bölgesi anüs kaslarına yönelik kontrol girişimlerine dayalı dışkı kontrolünün geliştiği dönemdir.
Böylece çocuğun edilgenlikten-bağımsızlığa geçişi de gerçekleşmektedir.
Bu dönemde çocuk zeka gelişiminde işlem öncesi dönemin sembolik evresinde olduğundan, çoğu zaman zihin özürlü otistik çocuk duyu-devin dönemindeki kişi ve nesnelerle etkileşme girişimlerine dayalı olarak geliştirmesi gereken, kişi ve nesnelerin sembolleri ile ilişkilendirilmesinde de sınırlı kalmaktadır.

Bu nedenle tuvalet eğitiminde gecikmeler olabildiği gibi eğitim sırasında klozet veya diğer aparatların
kullanımında da kullanımında zorluklar yaşanabilmektedir. Bazı çocuklarda ise kaka eğitimi başladıktan sonra yeniden beze dönme ısrarının oluştuğu gözlenmektedir.
Bu çocuğun ayrılmaya karşı gösterdiği direnç olarak değerlendirilmeli tuvalet kullanımı desteklenerek kararlı olunmalıdır.
Eğitimi yapan kişinin çocukla etkileşim biçimi bu döneme özgü inatlaşmanın oluşmaması bağlamında önem taşır.Anal dönem cinsel tacize karşı korunma eğitiminin başlangıcını oluşturacak ebeveyn
tepkilerinin başlatılması gereken bir dönem olarak da önemlidir.

Fallik dönemde (36-60ay) gelişimini sağlayan zevk bölgesi cinsel organlardır.
Bu dönemde, cinsel organlarla oynama en sık görülen davranış biçimidir.
Otistik (+zihin özürlü) çocuk bedeniyle oynamayı tekrarlayan davranış biçimine dönüştürebilir. Bu davranışın hoşnutluğu kendi içinde olduğundan giderek sıklığı artabilir.
Bu dönemde, en sık görülen ikinci davranış soru sormadır. Otistik (+zihin özürlü) çocukta soru sorma pek görülmez. Benzer şekilde hemcinsi ebeveyni ile özdeşim kurma girişimlerini de başlatmayabilir.
Bu nedenle normal gelişim gösteren çocuklar için söz konusu olan Oedipus ve Elektra karmaşasını da
yaşamazlar. Çocuk zihinsel performansına göre sıralama, sınıflama yapma konusunda yeterliğe sahip değilse cinsel korunumun gelişimine ilişkin yansıtma da yapamaz.
Bu dönemde, cinsel organlarla oynama, istenilen bir davranış değildir. Bu yüzden bendini tanıma girişimi cinsel kimliği öğretme ve benimsetme çalışması şeklide değerlendirilmelidir.
Çocukta sınıflama ve sıralama becerileri gelişmeye başlamış ise tacizden korunmada güven çemberi
çalışmasının yapılabileceği dönemdir.

Gizil (Latent) (6-11y) dönemde cinsel konulara olan merakın azaldığı ve önceki dönemlerde edinilenlerin pekiştirildiği bir evredir. Otistik (+zihin özürlü) çocuk kendini geliştirmeye yönelik girişimleri kendisi başlatmayacağı için bu dönemde planlanmış çalışmalar önceki dönemlere ilişkin edinimlerin telafi edilmesi için değerlendirilebilir.
Otistik (+zihin özürlü) çocuk kendi cinsine ilişkin toplumsal rollerin tam olarak farkında olamayabilir ancak kaşıt cins ebeveyne sevgi ile abartılı bir yönelim sergileyebilirler.
Erken tanılanmış ve eğitim alan bazı çocuklarda gözlemleme yoluyla farklı modellerle de özdeşimler kurma gözlenebilir.
Gizil (Latent) dönemde kaşıt cins yetişkine sevgi ile yönelimin olumsuz sonuçlanmaması için bu dönem başında iyi ve kötü dokunmanın öğretimi yapılabilir. Okulda yaşıt karşı cinse tepkili yönelim ekip yöntemi ile kırılmaya çalışılmalıdır. Gerekirse izinsiz fiziksel temas çalışılmalıdır.

Genital dönem (11- 18) dönemde Otistik (+zihin özürlü) çocukta fiziksel gelişime dayalı olarak farklılaşma başlar.
Ancak çocuk bu farklılığı anlamlandıramaz. Ancak içinde yaşadığı toplumun cinsler için belirlediği yaptırımlara buymak zorunda olduğundan bu konuda çok iyi bir eğitimden geçirilmesi gerekir. Hemcinsi olan ebeveyni model alarak bağımsız bir yetişkin gibi karşı cinse olgun bir sevgi gösterimi sergilemeye çalışır. Ancak çocuğun ilgi odağı kendisi ve ailesi dışına çıkamadığı için sorunlar yaşanabilir. Otistik (+zihin özürlü) çocuğun özellikleri ve eğitim konusunda aile yeteri kadar bilgilendirilmemiş ise aile içinde çözümlenmemiş karmaşa yeniden gündeme gelir.
 

CİNSİYET EĞİTİMİ

Çocuğun tüm gelişim alanlarındaki gelişiminin takip edilerek cinsiyetine uygun rollerini kabul etmesine, kendi cinsi ile karşı cinsin özelliklerini anlamasına, kendi cinsiyle ilgili özelliklerle bir bütünlük içinde yaşamasına yardımcı olmak amacıyla verilen bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmalarıdır.
Çocuklukta başlaması gereken cinsiyet eğitimi, çocukta cinsellik kavramının gelişimiyle ergenlik döneminde son şeklini alır. İnsandaki cinsellik anlayışı, hayvanlardaki cinsel içgüdüden farklı olarak duygu ve düşüncelerin birlikte ele alındığı bir eğitim süreciyle geliştirilir.
İçinde yaşanılan kültür, gelenek, din, hukuk, ekonomi vb. bağlı olarak cinsiyet eğitimi de Farklılaşır ve farklı cinsellik anlayışlarının gelişmesine neden olur. Çocuğun kendisinden beklenen uygun cinsiyet rolünü kazanması, içinde yaşadığı toplumun, çevrenin ve ailenin etkisiyle sağlanmaktadır.

Tüm gelişim alanlarında gelişimini tamamlayan bireyin, bağımsız bir birey olmasını sağlamak ulaşılmak istenen son noktadır.
Bağımsızlık, kendi sınırları içinde özerk ve dokunulmaz olmak demektir. Bireyin bedeni bu dokunulmazlık sınırını oluşturur. Öyleyse, bireye bağımsız olduğunu öğretmenin bir yolu, bireye öncelikle bedeninin dokunulmazlığı olduğunu öğretmektir.
Bunun için anne-babaların ve toplumun tutum değiştirmesi gerekmektedir. Her toplumda yaşanan sorunlar farklılaştığı için de sorunların çözümünün her toplum, her aile, her birey için değişmektedir

Cinsiyet Eğitimi/Cinsel Kimliğini Benimsetme

Cinsel kimliği fark etme Anal dönemde (18-36 ay) başlayan ve Fallik dönemde (36-60.ay) cinsel korunum gelişimiyle devam eden bir süreçtir. Latent Dönemde (6-11 yaş) pekiştirilen cinsel kimliğin yaşantıların niteliğine göre Genital dönemde yeniden sorgulandığı da bilinmektedir.
Cinsel Kimliği Benimsetme çalışmaları her gelişim dönemi içinde gelişime paralel olarak farklılaştırılarak sürdürülmelidir. Her döneme ilişkin bazı etkinlikler veya öneriler aşağıda sıralanmıştır.

Anal dönemde (18-36 ay)Bu dönemde çocuk farklılıkları fark etme boyutunda cinsiyetini ayırt eder. Ebeveynin kendisi için seçtiği giysilerin ve renklerin cinsiyete uygun seçerek giydirme,
Aynada izlediği görüntüsünün (saç şekli) cinsiyetine uygun olması, Paralel oyun oynasa da karşıt cins ve kendisi için seçilen oyuncaklarla, Ebeveynin kendisi için kullandığı “kızım”,”oğlum” sıfatlarıyla
Paralel oyun fırsatlarını eğitim amaçlı sohbetlerle tamamlanmasıyla, Kendisi için seçilen oyuncakların uygun olmasıyla, Farklı sıfatlarla seslenmek yerine cinsiyetine uygun sıfatı daha sık vurgulanması,
Farklılığı fark etmesini sağlayacak oyunlara dikkatini çekme ebeveyn ve eğitimciler tarafından dikkat edilecek konulardır.

Fallik dönemde (36-60.ay) Kendi vücudunu incelemesine uygun ortamlarda toleranslı davranma Kendi vücuduyla ilgili incelemelerine öğretim fırsatı olarak değerlendirilmesi sorduğu soruların tümüne düzeyine dil düzeyine uygun verilecek yanıtlara oynadığı sembolik oyunlara aldığı dönütlerle cinsiyetine ilişkin ayrıntılarını öğrenir ve kendi cinsiyetini benimseyerek karşı cins ebeveyne sevgi ile yönelir. Cinsiyetine uygun rolleri oynadığında pekiştirme. oynadığı sembolik oyunlarda cinsiyetine uymayan rolleri benimsediğinde eleştirmek yerine sohbet başlatma, karşı cins ebeveyne aşırı düşkünlüğünü öğretim amaçlı kullanma, sevgi gösterim yollarını çeşitlendirme, fiziksel etkileşimleri izin alarak yapması halinde onaylayıcı tepki verme ebeveyn ve eğitimciler tarafından bu dönemde dikkat edilecek konulardır.

Latent Dönemde (6-11 yaş) Hemcinsi olan ebeveyni gözlemlediğinden, ebeveynin kendi cinsel rollerine ilişkin eleştirilerini abartmamalıdır.Hem cinsi yaşıtlarının tepkilerine ilişkin akıl yürütmeye çalışır.Hemcinsi yaşıtlarının yaptıklarını anlatırken dinlemeli yolunda gitmeyen tepkilerine ilişkin farklı bakış açısı ile akıl yürütmesi sağlanmaya çalışılmalıdır.
Karşı cins yaşıtlarıyla kıyaslanmamalıdır. Bu dönemde yavaş yavaş karşı cins yaşıta karşı yanlı bakmaya başlar. Cinsiyetiyle ilgili sosyal rolleri fark eder, kimilerini kabullenir. Cinsiyeti nedeniyle sınırlama getirilmemeli, farklı nedenlerle sınırlama açıklanmalıdır.
Karşı cins yaşıtlarıyla paylaşabileceği ortak etkinlikler düzenlenmelidir. Cinsiyetiyle ilgili sosyal rolleri oynadığında atılmamalı, rolünde yaptığı değişimler üzerine sohbet edilmelidir.

Genital dönemde (11-18) Cinsel gelişimi nedeniyle oluşan değişimlerin etkisine öfkelenebilir. Cinsel gelişimi nedeniyle vücudunda oluşan fiziksel değişimler nedeniyle kendini kontrol edebilmesi için zararın göz ardı edildiği denemelere yer verilmelidir. Görünüşüne ilişkin yarattığı güzellikler farkedilmeli ve pekiştirilmelidir. Rol modelindeki beğenmediği cinse özgü davranışları farklı modellerle kapatmak için yapacağı tercihler için sıkıntı duyar bunları sorgulaması sağlanmalı. Tek başına karar vermek ve değişmezliği sorgulamak ister. Bağımsız aldığı kararların mümkün olduğunca kendine sorgulatılacak sohbetler yapılmalı, doğrudan yargılar söylenmelidir Hormonal değişim nedeniyle oluşan öfkeli davranışları içinde kızgınlık yokmuş gibi değerlendirilmeli Cinsiyetine uygun olduğu ve daha önce yerine getirdiği rollerinde yarattığı değişimlerle ilgili sohbet edilmelidir. Cinsiyete uygun rolleri için olumlu birden fazla örnek verilerek tercihler sıkıntı giderilmelidir. Gelecekte yapacağı rolleri anlattığında paniğe kapılmadan o rol için yapılması gereken hazırlıklar üzerine sohbet başlatılmalıdır. Değişmezliği sorgulamak istediğinde tarafsız kalarak sohbet edilmelidir.

Tacize Karşı Koruma

Güven Çemberi Önkoşul Becerileri 
Güven çemberi oluşturulabilmesi için çocuğun çevresindeki kişileri birbirinden ayırt etmesi, Sembolleri (fotoğrafları) gerçek nesnelerle (kişilerle) ilişkilendirebilmesi gerekir.

Anal dönem(18-36) zeka dönem gelişiminde işlem öncesi dönemin, sembolik evresi olarak adlandırılır. Normal çocuk duyu-devin dönemindeki kişi ve nesnelerle etkileşme girişimlerine dayalı kişi ve nesnelerin sembolleri ile ilişkilendirebilmektedir. Bu deneyimine dayalı olarak da temel güven duygusu pekişmektedir.

Fallik dönemde (36-60 ayda) çocukta gelişen sınıflama ve sıralama becerilerine dayalı olarak tacizden korunmada güven çemberi çalışmasının yapılabileceği dönemdir.Gelişimsel geriliği olsa bile nesne sembol eşleme performansına sahip çocuklarda güven çemberi çalışmasının başlatılabileceği bilinmelidir.Güven çemberi çalışması çocuğun kendini koruyamayacağı dönemde onun güvenliğini sağlama amaçlı bir çalışmadır. Gelişim geriliğine sahip çocuklar için kendini korumanın gelişimi daha uzun bir süreç alacağı için güven çemberi yapılması gerekli bir çalışma olarak düşünülebilir. Güven çemberi çocuğun temel güven duygusunu pekiştirici bir etkinlik olarak da düşünülebilir. Kime güven duyması gerektiğini, pekiştirerek ayırt etmesi sağlanmaktadır.

Bu çalışmayı yapacak öğretmenin cinsel gelişim hakkında bilgisi olmalıdır. Çalışma öncesinde aileyi cinsel gelişim hakkında bilinçlendirmelidir. Güven çemberi çalışmasının amacı ve yararları konusunda aileyi bilgilendirmelidir. Bu çalışma için aileyi işbirliği yapmaları konusunda ikna etmelidir.
Aileden kendilerine yakın olan ve her anlamda güvenebilecekleri kişileri listelemeleri istenerek çalışma
başlatılır. Aileye taciz konusunda bilgilendirme yapılır. Yapılan bilgilendirme doğrultusunda oluşturulan liste aile ile birlikte gözden geçirilir. (Aileye çok kişiye değil tam güvenilir kişilere gereksinim duyulduğu açıklanmalıdır) Güven çemberindeki kişi sayısı çocuğun yaşına göre de düşünülmelidir.

Seçilerek oluşturulan son listedeki kişilerin (son dönemde çekilmiş) resimleri istenir. Resimlerin ebatları sandart hale getirebilmek için dijital çekim yada bilgisayar kullanılabilir. Resimler 5 taneden fazla ise set oluşturulur. Resimlerin yanında kullanılacak ilişkisiz resimlerde hazırlandıktan sonra öğretime başlanır. Ayrık denemelerle, Eşzamanlı Öğretim Yöntemiyle ya da Doğal dille doğrudan öğretim yöntemiyle resimler çocuğa öğretilir. Öğretim ölçütü %100 olarak alınır. Öğretim ölçüt ardışık
olarak üç kez karşılandığında sonlandırılır.

Eşzamanlı Öğretim Süreci

Öncül-Hedef uyaran: Hangisi tanıdık
Öncül-ipucu: Bu Ayşe hala, bunu tanıyoruz
(şimdi sen söyle)
Davranış: Bunu tanıyorum, bu Ayşe halam
Davranış sonrası uyaran: Pekiştirme (belirlenmiş etkili pekiştireçle)

Doğal Dille Doğrudan Öğretim Süreci

Karşılıklı oturularak masanın üzerine bir tanıdık birde tanıdık olmayan kişilerin resmi konur.Öğrencinin her iki resme bakması sağlanır ve tanıdık kişi hakkında mini bir sohbet yapılır.”Bu teyzemiz, teyzemizi tanıyoruz o seni parka da götürüyor dimi”
Tanıdık olmayan kişinin resmine bakılarak bu tanıdık değil deriz
Sonra çocuğa hangisi tanıdık diye sorarız ve göstermesini isteriz
Hangisi tanıdık değil diye sorarız ve göstermesini isteriz
Her ikisine de gösterdikten sonra tanıdığın resmini masanın bir kenarına tanıdık olmayan kişinin resmini masanın diğer yanına konur
Güven çemberindeki diğer iki resmin öğretimine geçilir.

Genellikle okul çağına kadar etkileşimlerinin çoğunu ebeveyn ve yakın çevresiyle gerçekleştirdiği için fiziksel etkileşimin sınırları tam öğrenilemeyebilir.
Çocuk yakın çevresi ile geliştirdiği samimi davranışları genelleyebilir.
Gelişim geriliği olan çocuklar için yetişkinler, gereğinden fazla toleranslı davranarak farklı kişilerle kurulacak etkileşimler için uygun olmayan sınırları belirginleştirmiş de olabilirler.


Tacize Karşı Koruma İzinsiz Fiziksel Teması Reddetme

Latent dönemde (6-11yaş) kaşıt cins yetişkine sevgi ile yönelimin olumsuz sonuçlanmaması için bu dönem başında izinsiz fiziksel teması reddetmenin öğretimi için uygun bir dönemdir. Okulda yaşıtı karşı cinsel tepkili yönelimin önüne geçilmesi için de izinsiz fiziksel temasta bulunmama çalışılmalıdır.
İzinsiz fiziksel teması reddetmenin öğretimi;
Güven çemberine dayalı öğretim
İzin alma ve izin verme öğretimi
İyi ve kötü dokunmanın öğretimi
Olmak üzere farklı şekillerde yapılabilir.

İzinsiz Fiziksel Teması Reddetmeyi Güven Çemberine Dayalı Öğretme
• Güven çemberine dayalı izinsiz fiziksel teması reddetmenin öğretimi;
• Ek bilgi sunumlu eşzamanlı ipucuyla öğretim şeklinde yapılabilir
• Güven çemberi öğretimi tamamlandıktan sonra tuzak sunumu şeklinde yapılabilir.

Ek bilgi sunumlu eşzamanlı ipucuyla öğretim
Öğrencinin önüne güvenilen bir kişi ile tanımadığı birinin resmi konur
Öğrencinin düzeyine uygun olarak belirlenen yönerge verilir (Bunlara iyice bak) Öğrencinin düzeyine uygun olarak belirlenen (fiziksel, model, işaret, sözel) ipucu verilir (Bak bu Nur Teyze onu tanıyorsun)
Şimdi sıra sende ‘Hangisini tanıyorsun, hangisi teyzen’
Öğrencinin tepkisi doğru ise pekiştirilir ve evet nur teyze ile sıkı sıkı sarılabiliriz. (kocaman bir öpücük verebiliriz, onunla evden uzağa gidebiliriz v.b.) diyerek ek bilgi sunumu yapılır
Öğrenci hatalı tepki verirse düzeltme (hayır bu nur teyze) /görmezden gelerek bir sonraki denemeye geçeriz.

Güven çemberi öğretimi tamamlandıktan sonra tuzak sunumu
Güven çemberi öğretimi tamamlandıktan sonra bu çember dışındaki insanlar tarafından farklı ortamlarda tuzaklar planlanır.
Bu tuzaklar sırasında öğretmen çocuğun görmese bile duyabileceği yerlerde durarak vermesi gereken tepki için yönerge verir.
Çocuğun aldığı yönergeye uygun tepkileri anında pekiştirilir. Çocuk 5/5 tuzaklara uygun tepki verdiğinde doğal ortamlarda farklı zamanlarda tuzaklar ile yoklama yapılır.
Bu tuzaklara yönerge almadığı halde uygun tepki verirse öğretim sona erdirilir.

İzinsiz Fiziksel Teması Reddetme İçin İzin alma ve izin verme öğretimi
İzin alma ve izin verme öğretimi çocuğun yaşantısında daha önce yer almış olan bir öğretim biçimidir. Genellikle izin alma, Çocuğa kendisine ait olmayan nesneleri elde etme, Alması gerekenden fazlasını talep etme, İstediği etkinliği yapma, Bir alana girme, gibi durumlar için öğretilmiştir. İzin alma ve izin verme öğretimi yeni bir durum için yeniden öğretilmelidir. Birine dokunacağı, sarılacağı ya da öpeceği zaman izin alması gerektiği çocuğa öğretilebilir. İzin alma öğretimi, Gömülü öğretim şeklinde ayrık deneme sistematiğiyle veya Yanlışsız öğretim yöntemlerinden biriyle yapılabilir.

Tacize Karşı Koruma-İzin alma

Gömülü öğretim şeklinde ayrık denemelerle öğretim
Öğretmen etkileşim süreci içinde fiziksel temas oluşan rutinleri, oluşturulabilecek durumları belirler.
Belirlenen fiziksel temas biçimlerinin her biri için oluşması olası doğal fırsatlar için planlama yapar.
Her birinde bir ayrık deneme şeklinde öğretim sunumu yapar
Gömülü öğretimde rutinler ve etkinlikler kullanıldığından, ayrık denemelerde olduğu gibi çok kısa aralıklarla öğretim denemelerine yer verilmez. Etkinliklerin doğal oluşum zamanları içine dağılır.
Her bir denemede; Öncül-Hedef uyaran: yönerge,öncül-İpucu: ipucu, Davranış: Öğrenci tepkisi, Davranış sonrasın uyaran: sonuç sıralamasına uyulur.

Ayrık denemelerle gömülü öğretim süreci;
İçine gömülecek durum oluştuğunda ayrık deneme başlatılır,
YÖNERGE şimdi ne yapmamız gerekiyor
İPUCU (model) sarılabilir miyim?
ÖĞRENCİ TEPKİSİ sarılabilir miyim?
SONUÇ aferin tabii ki sarılabilirsin
İzin isteme davranışı akıcılık düzeyinde kullanılır hale gelinceye kadar uygun tepki izin verilerek pekiştirilir. Ancak sonrasında izin istemen çok güzel ama bu sefer olmaz diyerek uygun tepki pekiştirilse de isteğinin reddedilmesini kabul etme öğretilir.
Bu öğretim de yanlışsız öğretim yöntemlerinden biriyle (eşzamanlı veya sabit bekleme süreli öğretim yöntemi ile) yapılabilir. Hangi yöntemle öğretileceğine, izin alma davranışının çocuğun repertuarında ne kadar olduğuna ilişkin olarak karar verilir. Farklı durumlar için biliyor da yeni durum için öğretiliyorsa sabit bekleme süreli öğretim; Repertuarında yok denecek kadar az veya yeni öğreniyor denecek kadar
sınırlı şekilde yer alıyorsa eşzamanlı ipucuyla öğretim tercih edilebilir.

Yanlışsız öğretim yöntemlerinden sabit bekleme süreli öğretim yöntemi ile öğretim süreci;
Öğrencinin düzeyine uygun olarak belirlenen yönerge verilir
(Şimdi ne demen gerekiyor)
Belirlenen süre kadar bekle (5sn)
Öğrencinin düzeyine uygun olarak belirlenen (fiziksel,model,işaret,sözel)(fiziksel,model,işaret,sözel) ipucu verilir (Bir kere öpebilirmiyim?
Şimdi sıra sende ‘ne diyecekmişsin’
Öğrencinin tepkisi doğru ise pekiştir (yanlış ise hata düzeltme/görmezden gelme uygula) bir sonraki denemeyi başlat Ard arda kaç deneme yapılacağı kararlaştırılır
Yanlışsız öğretim yöntemleriyle öğretim; Öyküleme tekniğinde, Dramatizasyonda, Similasyon sırasında da kullanılabilir.

İyi ve kötü dokunmanın öğretiminde de izin alma öğretimi sistematiği kullanılabilir. Öğrencinin performansı uygun ise, iyi ve kötü dokunma davranışı öğretilirken ek bilgi sunumu şeklinde bu durumda verilmesi gereken tepki de öğretilebilir. Öğretim Video Model kullanarak öğretilebilir.
Bu durumda videolar bir yetişkin ve bir çocuğun yer aldığı görüntülerden oluşturulur. İyi ve kötü dokunma da Yanlışsız öğretim yöntemlerinden biriyle (eşzamanlı veya sabit bekleme süreli öğretim yöntemi ile) öğretilebilir.


Tacize Karşı Koruma-Kandırılmayla Başa Çıkma

Kandırılma sadece çocuklar için değil yetişkinler içinde sorun olan bir davranıştır. Kandırılma gelişim geriliği gösteren bireyler için olduğu kadar normal bireyler için de söz konusudur. Ancak zarar görmemesi için gelişimsel geriliği gösteren çocuklarda kandırılmayı bertaraf edecek davranış biçiminin çok erken dönemde öğretilmesi ve istikrarlı bir şekilde sürdürülmesi gerekir.
Bu öğretimin birinci basamağı evin dışında ve güven çemberinin dışındaki hiç kimseden hiçbir zaman hoşlandığımız şeylerin alınmamasıdır.
Hiç kimseden hiçbir zaman hoşlandığın bir şeyi alma sözünün eylem şeklinde öğretimi ne kadar erken
dönemde başlatılırsa o kadar iyi olur.
Ancak öğretim sonradan yapılıyorsa güven çemberine dayalı olarak öğretilebilir.Kandırılmayla başa çıkma öğretimini, güven çemberine dayalı izinsiz fiziksel teması reddetmenin öğretiminde kullandığımız ek bilgi sunumlu eşzamanlı ipucuyla öğretim sırasında sunulan ek bilgi şeklinde yapılabilir.
Çünkü kandırılma sonrası izinsiz fiziksel temas olma olasılığı yüksektir.

Kandırılmayla Başa Çıkmanın Ek Bilgi Sunumlu Eşzamanlı İpucuyla Öğretimi

Öğrencinin önüne güvenilen bir kişi ile tanımadığı birinin resmi konur
Öğrencinin düzeyine uygun olarak belirlenen yönerge verilir (Bunlara iyice bak)
Öğrencinin düzeyine uygun olarak belirlenen (Bak bu Nur Teyze onu tanıyorsun, onu öpebilir ve onun verdiklerini alabilirsin)
Şimdi sıra sende ‘Hangisini tanıyorsun, hangisi teyzen’
Öğrencinin tepkisi doğru ise pekiştirilir ve evet nur teyze ona sıkı sıkı sarılabiliriz ve verdiği şeyleri alabiliriz. (Evet nur teyze ona kocaman bir öpücük verebiliriz ve verdiği şeyleri alabiliriz.
Evet nur teyze onunla evden uzağa gidebiliriz ve verdiği şeyleri alabiliriz v.b.) diyerek ek bilgi sunumu yapılır Öğrenci hatalı tepki verirse düzeltme (hayır bu nur teyze) /görmezden gelerek bir sonraki denemeye geçeriz.

Kandırılmayla Başa Çıkmanın Güven Çemberine Dayalı Olarak Öğretimi

Öğrencinin önüne güvenilen bir kişi ile tanımadığı birinin resmi konur
Öğrencinin düzeyine uygun olarak belirlenen yönerge verilir (Bunlara iyice bak)
Öğrencinin düzeyine uygun olarak belirlenen (Bak bu Nur Teyze onu tanıyorsun, onun verdiklerini alabilirsin)
Şimdi sıra sende ‘Hangisini tanıyorsun, hangisi teyzen’
Öğrencinin tepkisi doğru ise pekiştirilir ve evet nur teyze verdiği şeyleri alabiliriz diyerek ek bilgi sunumu yapılır
Öğrenci hatalı tepki verirse düzeltme (hayır bu nur teyze) /görmezden gelerek bir sonraki denemeye geçeriz.

ERGENLİK DÖNEMİNDE CİNSİYET EĞİTİMİ

Ergenlik dönemi insanlar için cinsel olgunluğa ulaşılan dönemdir.
Bu dönemde kızlarımızda tüylenme, vücut hatlarında yuvarlaklaşma, göğüslerde büyüme ve cinsel organda sıvı artışı olgunluğa ulaşmanın birer göstergesidir.
Cinsel olgunluğa ulaşan her canlıda oluşan biolojik ve bio-kimyasal yapıların etkisiyle cinsel davranışlarında artış görülür.
Cinsel olgunluğa ulaşma varlığını sürdürme ve soyunu devam ettirme güdüsüyle hareket etmeye yönlendirir.
Özel gereksinimli çocuklarımız fiziksel gelişim yönünden farklılık göstermediğinden Ergenlik dönemindeki tüm belirtiler onlarda da belki çok az bir gecikme ile de olsa görülür. Bu dönemde tek
fark farkındalık ile ilgilidir.

Cinsel eğitime geçiş için cinsiyet eğitimi aşağıdaki başlıklarla ilgili yapılır;
Beslenme
Giyim
Temizlik
Genel temizlik
Boşaltım sonrası
Tüylerin alınması
Menstural Bakım becerileri
Bu dönemde yapılacak çalışmalar gelişigüzel anlatım ve açıklamalardan ziyade, sistematik öğretim düzenlemelerini gerektirdiğinden Davranışçı yaklaşım esaslarına dayalı olarak öğretim yapmadaki yeterliliğimiz sonuç almamızı mutlaka etkileyecektir.

Davranışçı yaklaşıma göre;
• Pekiştirme, etkili pekiştireç belirleme, sistematik pekiştireç kullanımı, pekiştirme tarifelerini kullanabilme, vb.
• Etkin öğretim yöntemlerini bilme ve kullanabilme, öğretilecek beceriye uygun yöntemi seçerek kullanma, vb.
• Ortam düzenleme, araç hazırlama ve etkin kullanma, ön uyaran uyarlamalarını yapabilme, vb.
• Öğretim yaparken kullanılan temel yeterliliklere sahip olunması başarıyı arttıracaktır.

Beslenme
• Sağlıklı ve dengeli beslenme için uyarlamaların yapılması gerekir. Ergene sıkıntı verebilecek yiyecekleri ve bunları kontrollü tüketmenin gereği anlayabilecekleri şekilde gerekçeleriyle açıklanması yerinde olacaktır. Bu bağlamda uzman diyetisyenlere danışmaktan çekinmemeliyiz.

Giyim
• Cinsiyetine uygun olmalı, cinsler arası ortak kullanılan kıyafetlerde de cinse özgü ayrıntılar bulundurulmalıdır. Vücudu saran fakat vücut hareketine direnç oluşturacak kadar sert kumaştan yapılan giysilerden kaçınılmalıdır. Hava almayan veya sentetik içeren kumaşlardan yapılan giysilerden kaçınılmalıdır.

Temizlik
Genel temizlik

Düzenli temizlik alışkanlığı
Giyisilerin değiştirilme rutini
Banyo ve duş alma rutinleri
El ve tırnak temizliği
Gizlilik
Boşaltım sonrası temizlik aslında ilk olarak anal dönemde öğretimi yapılan bir beceridir. Bu dönemde hijyen büyük bir önem kazandığından bu becerideki yeterlilik düzeyi bir kez daha değerlendirilir. Gerekiyorsa bu eğitimin yinelenerek varsa yapılan hatalar düzeltilmeli ve alışkanlık düzeyine gelinceye kadar takip edilmelidir.

Tüylerin alınması
• Tüylerin alınması estetik amaçlı bir öğretimden ziyade, tüylenmeden dolayı oluşacak uyarımlar nedeniyle erken mastürbasyonla uğraşmamak içindir. Temizlik amacıyla yapılan bu işlemde; acı vermeyen yöntemleri tercih edilmelidir; hijyen yöntemleri tercih edilmelidir; tehlikesiz tercih edilmelidir. Amacımızın temizliği seven bir ergen yaratmak olduğu unutulmamalıdır.
Tüylerin alınması; Kol altı tüylerin alınması; Cinsel Organların tüylerin alınması olmak üzere iki ayrı vücut bölümünde işlem yapmayı gerektirir.

Kol altı tüylerin alınması
Sprey ile kol altı tüy temizliğinin öğretim basamakları

Süngeri ıslat
Her iki kol altını sil
Her iki kol altını kurula
Spreyi al
Kapağını aç
Kolunu dirseğin baş hizasına gelinceye kadar kaldır
Tüylü bölgeye spreyi sık
Diğer kol altına da sık
10-15 dk. Bekle
Kol altını ovuşturarak yıka

Krem tüy dökücüyle kol altı tüy temizliğinin öğretim basamakları
Tüpü aç
Parmağına bir miktar krem sık
Kolunu dirseğin baş hizasına gelinceye kadar kaldır
Tüylü bölgeye kremi sür
Diğer kol altına da sür
5-10 dk bekle
Plastik spatula ile kremi sıyır
Süngeri ıslat
Her iki kol altını sil

Cinsel Organların tüylerin alınması
Sprey ile cinsel organların tüy temizliğinin öğretim basamakları 
Süngeri ıslat
Penis çevresindeki tüylü bölgeyi sil
Silinen bölgeyi kurula
Spreyi al
Kapağını aç
Penisin etrafındaki tüylü bölgeye spreyi sık
-gerekirse alt beceriler konabilir
10-15 dk. Bekle
Sprey sıkılan bölgeyi ovuşturarak yıka

Krem tüy dökücüyle cinsel organların tüy temizliğinin öğretim basamakları
Tüpü aç
Parmağına bir miktar krem sık
Penisin etrafındaki tüylü bölgeye kremi sür
– gerekirse alt beceriler konabilir
5-10 dk bekle
Plastik spatula ile kremi sıyır
Süngeri ıslat
Kremli kalmaması için iyice sil

Menstural Bakım Becerileri

Mensturasyon Dönemi Hazırlık eğitimi ve menstural bakım becerileri, özel gereksinimli çocukların ergenlik döneminde cinsel eğitimlerine geçiş için planlanan cinsiyet eğitiminin diğer bir konusudur.
Menstural döneme hazırlık eğitiminin ne zaman başlatılacağına, aile ile yapılan ayrıntılı görüşme ve
gerekirse hekimin yapacağı inceleme sonrasında işbirliği içerisinde karar verilir.
Menturasyon öncesi hazırlık; Maket üzerinde hazırlık; Kendisi üzerinde hazırlık olmak üzere iki şekilde
planlanabilir.

Menturasyon dönemi eğitimi üç aşamalı olarak planlanabilir.

  • Ped değiştirme zamanının öğretimi
  • Farklı zamanlarda kullacağıpedlerin kullanımı
  • Dönem sonu ve sonrası uyarlamalar

Menturasyon Öncesi Maket Üzerinde Hazırlığın öğretim basamakları

  • Pedi alır
  • Bebekle banyoya gider
  • Bebeği oturtur
  • Bebeğin eteğini açar (Pantolonunu indirir)
  • Bebeğin külodunu indirir
  • Pedi çekerek çamaşırdan çıkarır
  • Pedi katlar/sarar
  • Pedi poşete koyar
  • Sarılı pedi çöpe atar
  • Bebeği tuvalet kağıdı ile temizler
  • Temiz pedi alır
  • Pedinkağıdını çekerek çıkarır
  • Pedin yapışkan yüzeyini çamaşıra yerleştirir
  • Bebeğin külodunu çeker
  • Bebeğin eteğini (pantolonunu) çeker
  • Pedinkağını çöpe atar
  • Bebeğin ellerini yıkar
  • Bebeğin ellerini kurular

Menturasyon Öncesi Kendi Üzerinde Hazırlığın öğretim basamakları

  • Pedi alır
  • Banyoya gider
  • Kapıyı Kapatır
  • Eteğini (Pantolonunu) indirir
  • Külodunu dizlerine indirir
  • Pedi çekerek çamaşırdan çıkarır
  • Pedi katlar/sarar
  • Pedi poşete koyar
  • Sarılı pedi çöpe atar
  • Tuvalet kağıdı ile temizlenir
  • Temiz pedi alır
  • Pedinkağıdını çekerek çıkarır
  • Pedin yapışkan yüzeyini çamaşıra yerleştirir
  • Külodunu çeker
  • Eteğini (pantolonunu) çeker
  • Pedinkağını çöpe atar
  • Ellerini yıkar
  • Ellerini kuruları

 Otizmde Bilmeniz Gerekenler

1) Ben “otizm”i olan bir çocuğum. “Otistik” değilim. Otizm karakterimin sadece bir bölümü. Beni tek başına tanımlayacak bir kavram değil. Siz düşünceleri, duyguları, yetenekleri olan bir birey misiniz yoksa sadece şişman, gözlüklü ya da sakar bir kişi mi?

2) Duyusal algılarım bozuktur. Gündelik yaşam içerisinde sizin çoğunlukla fark etmediğiniz kokular, sesler, tatlar, görüntüler, temaslar benim için çok rahatsız edici olabilir. Yaşadığım çevre benim için genellikle tehdit edici bir ortamdır. İçine kapalı ya da kavgacı görünebilirim ama aslında bu kendimi koruduğum anlamına gelir.

Sıradan bir market alışverişi benim için tam bir kâbus olabilir. Seslere karşı aşırı hassas olduğumu bir düşünün. Aynı anda konuşan onlarca insan, günün indirimli ürününü tekrar tekrar anons eden mekanik bir ses, kasadaki işlem sesleri, alışveriş arabalarının tekerleklerinin çıkardığı gıcırtılı ses vb. Bu uyaranları beynim filtre edebilir ama bu ciddi anlamda aşırı yüklenmedir benim için.

Koku alma duyum da aşırı hassas olabilir. Kasap reyonundaki etler taze olmayabilir, yanımızdan geçen adam o gün duş alamamış olabilir, kasa sırasında önümüzde duran bebeğin bezi kirlenmiş olabilir… Bunlar benim için oldukça tiksindiricidir.

En yoğun kullandığım görme duyum aşırı uyarana maruz kalmış olabilir. Örneğin aşırı parlak floresan ışıkları mekânı sürekli titreşiyor gibi göstererek gözlerimi rahatsız edebilir. Camların yansıttığı parlak ışık, tavanda dönen fan, etrafımda sürekli hareket eden insanlar odaklanmam ve baş etmem gereken şeylerdir. Tüm bunlar denge duyumu etkiler ve vücudumun konumunu bile algılayamaz hale gelebilirim.

3) “Yapmam” ( Yapmamayı seçiyorum ) ve “ Yapamam” ( Yapmayı beceremiyorum ) arasındaki farkı dikkate almayı unutmayın. Komutlarınızı dinlemediğimi sanmayın. Sizi anlamıyor olabilirim. Bana diğer odadan seslendiğinizde duyduğum sadece “^/^’(/(%&’(+&’((‘” olabilir. Bunun yerine yanıma gelin ve basit kelimeler seçerek benimle direkt konuşun. “Lütfen kitabını masana bırak. Şimdi öğle yemeği yeme zamanı.” gibi. Bu şekilde benden ne istediğinizi ve sonrasında ne olacağını bana net bir şekilde söylemiş olursunuz. Böylece uyum göstermek benim için daha kolaylaşır.

4) Somut düşünürüm. Dili sadece sözcüklerin anlamına göre yorumlarım. “Koşturmayı bırak” yerine “Arkandan atlı mı kovalıyor” derseniz aklım karışır. “Çantada keklik” demek yerine “Bunu yapmak senin için çok kolay” demelisiniz. Deyimler, kinayeler, imalar benim için anlamsız ve akıl karıştırıcıdır.

5) Sınırlı sözcük dağarcığıma karşı anlayışlı olun. Duygularımı tarif etmek için doğru kelimeleri bilmiyorsam ihtiyaç duyduğum şeyi size anlatmak benim için oldukça zorlaşabilir. Acıkmış, incinmiş, korkmuş, aklı karışmış olabilirim ve bu duygularımı size aktaracak kelimeleri bilmiyor olabilirim. Vücut dilime ve rahatsızlık duyduğumda gösterdiğim tepkilere dikkat edin.
Bir de bunun tam tersini düşünelim. Yaşımın çok ilerisinde bir düzeyde adeta küçük bir profesör gibi konuşuyor olabilirim. Bu türde konuşmalar dildeki eksiğimi telafi edebilmek için çevremde yaşananlarda, izlediklerimden, okuduklarımdan ezberlediğim replikler olabilir. Buna “ekolali” denir. Kullandığım kelimeleri ya da içeriklerini anlamıyor olsam da size yanıt vermek zorunda olduğumda buna başvurabilirim.
Dil benim için çok zor olduğundan görsel odaklıyımdır. Bana söylemek yerine yapmam gereken bir şeyi bana gösterin. Ve bunu defalarca tekrarlamaya da hazırlıklı olun. Aynı şeyi sürekli tekrarlamak öğrenmemi sağlar.

6) Otizmin benim tüm yönlerimi algılamanıza engel olmasına izin vermeyin. Yapamadıklarım yerine yapabildiklerime odaklanın ve bunlar üzerinde bir şeyler inşa etmeye çalışın. Diğer tüm insanlar gibi yeterli olmadığımı ve sürekli düzeltildiğim ortamlarda öğrenemem. Ne kadar “yapıcı” olsa da bir eleştiriyle karşılaşacağımı bilmek beni yeni bir şey denemekten alı koyar. Güçlü yönlerimi keşfedin. Bir şeyi yapmak için birçok farklı yöntem olduğunu da unutmayın.

7) Sosyalleşme konusunda bana yardım edin. Dışardan bakıldığında parktaki çocuklarla oynamak istemediğimi düşünebilirsiniz. Oysa bazen bunu nasıl yapacağımı –yani onlarla nasıl konuşmaya başlayıp oyunlarına katılabileceğimi- bilmiyor olabilirim. Diğer çocukları beni oyunlarına davet etme konusunda cesaretlendirmek işe yarayabilir.

8) Öfke nöbetlerimi tetikleyen şeyleri bulmaya çalışın. Önceliği buna verin. Kriz, patlama, öfke nöbeti… Bunu nasıl adlandırırsanız adlandırın unutmayın ki bunu yaşamak benim için çok daha korkutucudur. Duyularımdan biri aşırı yüklendiğinde böyle durumlar ortaya çıkar. Eğer öfke nöbetlerimin sebebini bulursanız onları önleyebilirsiniz.

9) Lütfen beni koşulsuzca sevin. “Keşke şöyle olsaydı…” “Keşke bunu yapabilseydi…” türünde düşünceleri kafanızdan uzaklaştırın. Siz ailenizin tüm beklentilerini karşılayabildiniz mi? Otizm benim seçimim değil. Unutmayın bu durumu ben yaşıyorum, siz değil. Sizin desteğiniz olmadan başarılı ve bağımsız bir hayat sürmem uzak bir ihtimal. Desteğiniz ve rehberliğinizle olasılık o kadar yüksek ki… Söz veriyorum, ben buna değerim!

10) Sabır, sabır, sabır… Otizme bir eksiklik olarak değil, farklı bir yetenek olarak bakmaya çalışın. Evet, sohbet sırasında gözlerinize bakmıyor olabilirim. Ama yalan söylemediğimi, oyunlarda hile yapmadığımı, arkadaşlarımla dalga geçmediğimi, insanlara önyargılarla yaklaşmadığımı hiç fark etmediniz mi? Evet belki bir sonraki Michael Jordan olamayabilirim ama detaycı bakış açım ve olağanüstü odaklanma kapasitemle bir sonraki Einstein, Mozart ya da Van Gogh olabilirim. Günümüzde bu kişilerin de otizmli olduğu düşünülüyor.
Siz dayanağım olmazsanız bunu başaramam. Benim arkadaşım, öğretmenim, avukatım olun. Ne kadar yol alabildiğimi göreceksiniz.
Kaynakça: Ellen Notbohm (2004). Children’s Voice Article, November / December